İlk üç dört bölüm Harlem'li bir zencinin kaleminden çıkıp, Zeki Müren lehçesi ile çevrilmiş gibi. Adını tam koyamadığım, belki ağdalı, belki soğuk, belki abartılı insana garip gelen bir anlatım... Gerçi bunun sebebi her zaman Amerikan romanlarında/filmlerinde gördüğümüz türden olayların Alanya da Türk isimleri ile geçmesi de olabilir. Biemedim. Sonra ki bölümlerde ya alıştığımdan ya da anlatım değiştiğinden bu durum ortadan kalktı.
İlerleyen bölümler son derece sürükleyici, şamanizmden derin devlete, sosyal farklıların toplumsal yaşama etkisine herşey kıvamında harmanlanmış. Ata Mezarlığındaki gibi can sıkan gereksiz betimlemeler, mimari planlar, en önemlisi Suphi yok. Sadece -bence- kitabın genel temasına ters düşen bir kaç arapça kelime olmamış diyebilirim. Öyle ki kelime dağarcığıma güvenen ben bile sözlüğe bakmak zorunda kaldım. Tenakuz, tevettür aklımda kalanlardan bir kaçı. Final bölümüne girişte "oha bu klişeyi yapış olamaz" derken son anda cidden iyi topladı. Ahmet Ümit'ten sonra "turn page" nin hakkını veren bu roman iyi geldi.
Zeki Müren mezar taşına yazılmasını istediği cümleyi hiç değiştirmedi:Gerçek mutluluğu tadamadan ölen Zeki Müren .Final bölümünü hıçkırıklar içinde seslendirdiği bir şarkısı şöyleydi:Adım Mesut göbek adım Bahtiyar.Yıllarca bunu böyle bildiniz siz Mesut Bahtiyardan şarkılar dinlediniz.
Müzik olmayınca şiirinde, romanlarda anlamlarını yitirir. O yüzden her insanın bir şarkısı olmalı. Geçen zaman içinde daha çok bağlanmalı şarkısına...
Zeki Müren - Ömrüm Seni Sevmekle Nihayet Bulacaktır