Paul Celan gibi, Nazilerin ve kampların acılarını yaşayan, 1945‘e sağ varmayı başaran, ancak böylesine acılarla dolu bir
geçmişten herhangi bir geleceğe köprü kurulabileceğine inanmadığı için 3 Temmuz 1951 'de, henüz yirmi sekiz yaşındayken
intihar eden PolonyalI yazar Tadeusz Borovski de, tıpkı Broch
gibi, insanlığın tüm insan olma niteliklerini yitirdiği bir çağda sanat eserinin, estetik çabaların varlık gerekçesini ve etkinliğini
sorgulamış olan edebiyatçılardandır.
Taşlaşan Dünya başlığını taşıyan belgesel öykülerinde Borovski, toplama kamplarındaki
yaşamın akışına bırakılan aydının, düşünen insanın, binbir acının yükü altında ezilirken, kendi öyküsünü insanlığın binlerce yıllık öyküsüne dönüştürüp, düşünürler ve estetler hakkında ne düşündüğünü, ne düşünebileceğini şöyle yansıtıyor;
“Eflatun'u nasıl severdim, bilirsin. Onun yalan söylemiş olduğunu ancak bugün anlıyorum. Çünkü ‘dünyevi’ şeyler ülküleri yansıtamaz,
onların içinde saklı duran, insanların ağır ve kanlı didinmesidir.
Onlar o pek zekice diyaloglarını, dramlarını yazarken, sözüm ona vatan uğrunda, dolaplarını çevirirken, sınırlar ve demokrasi
uğrunda savaş yürütürken -bizler, ehramları yaptık, tanrı evleri için mermer kırdık, imparatorun caddeleri için taş kırdık, kalyon-
larda kürek çektik, sapan sürdük...
Bizler pistik, ve ölüyorduk.