Ölüler yaşlı ölülere dönüşür, kimse onları hatırlamaz artık, hiçlikte yitip giderler; yalnızca bazıları, çok çok nadiren, isimlerini hafızalarda bırakırlar ancak bunlar da, yaşamış tüm şahitlerinden, tüm gerçek anılardan yoksun kalmış olarak kuklaya dönüşürler. (...) Bir kukladan bir insan yaratmaya kimsenin hakkı yok (KŞ, s. 30/31).
Can yayınlarıKitabı okudu
Kundera, "yavaşlık ile anımsama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır" der ve şu örneği verir: gözümüzün önüne sokakta yürüyen bir adam getirelim. Bu adam bir şey anımsamak istediğinde ve anı uzaklaştığında, hatırlama çabası arttığında adımları yavaşlar. Buna karşılık az önce karşılaştığı kötü bir olayı unutmaya çalışan insan,
Can yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Kundera, öldürmeyi seçtiği tüm karakterlerini aslında telef etmiştir. Ölmek ve telef olmak Kundera evreninde aynı şeydir. Ölümü asla şiirselleştirmez. Yaşam dayanılmaz bir hafiflikse ölüm niye ağır olsun? Jaromil, Agnés, Ruzena, Tomas, Tamina ve Tereza hep telef olurlar. Aynen bir kedi veya köpeğin telef olması gibi... Hatta ironik biçimde, tüm Kundera romanları içinde ölümüne üzüleceğimiz, ölümü şiirselleştirerek anlatılan tek varlık, Tomas ve Tereza'nın Karenin adlı bir köpeğidir. Bir tek onun ölümü, son derece hüzünlü bir biçimde anlatılır. Kundera hayvanları kayırır, onların cennetten hiç kovulmadığını, ruh/beden, şeytan/melek, cennet/cehennem gibi ikili karşıtlıkları bilmeden yaşadıklarını söyler. Bir insanın insanlık değerini de, onun hayvan sevgisiyle, yani menfaat elde etmeden bir canlıyı sevebilme becerisiyle ölçer: Hayvanlara duyması gereken sevgi ve merhamet sınavında "insan soyu çok büyük bir yenilgi yaşamıştır, bu o kadar temel bir yenilgidir ki, bütün öteki yenilgiler kaynağını bundan alır" (VDH, s.296).
Can yayınlarıKitabı okudu
Kundera her birimizin birer gölge olduğunu bilir. Gölge ise somut olanın bir yansımasıdır. Eğer gölgenin bir gerçekliği varsa o zaman Kundera gölge-gerçekçi romancıdır. Gölgeler birbirine benzerler, ancak ait oldukları cismi varlıkların birer yansıması olduklarından Kundera o gölgelerin nasıl o kişilere ait olduğunu, her bir gölgenin aslında nasıl bir diğerinden ve ait oldukları kişinin cismi varlığından farklı olduğunu bize göstermeye çalışır.
Can yayınlarıKitabı okudu
Kendini aşkmış, inançmış, imanmış, tarihmiş, artık hiçbir şeyin anlamının kalmayacağı sınırın ötesinde bulması için o kadar az şey, o kadar çok az şey gerekiyordu ki. İnsan hayatının bütün gizemi bu sınırın hemen yanı başında ve hatta onunla doğrudan temas halinde geçmesinde, ondan kilometrelerle değil ama bir milimetre mesafeyle ayrılmasında yatıyordu... (RS, s.143).
Can yayınlarıKitabı okudu
Saptırılmış Vasiyetler'de mizahı şöyle betimler: Dünyayı, törel anlaşmazlığı ve insanı, başkalarını yargılamaktaki büyük yetersizliğini içinde gözler önüne seren kutsal şimşek; mizah: insani gerçeklerin göreceliğinin büyük coşkusu; kesinlikle bir şey bulunmamasının kesinliğinden kaynaklanan garip haz. (...) Mizah her zaman var değildi, sonsuza kadar da olmayacak (SV, s. 42).
Can yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Sözlükte gülüş "hoşa giden ya da komik bir şeyden kaynaklanan tepki" olarak tanımlanıyor. Peki doğru mu bu? Dostoyevski'nin Budala'sından koca bir gülüş antolojisi çıkarılabilir. Gariptir, en çok gülen roman kişileri mizah duygusu en gelişmiş olanlar değil, aksine en gelişmemiş olanlardır. Bir grup genç, gezmek için bir kır evinden çıkar; aralarında üç kız "Yevgeni Pavloviç'in şakalarına öyle bir neşeyle gülüyorlardır ki, sonunda belki de söylediklerini dinlemediklerinden şüphe etti. "Bu şüphe "ansızın onu kahkahalara boğdu". Mükemmel bir gözlem: Önce, genç kızların toplu halde gülüşü, güldükçe neye güldüklerini unutup sebepsiz gülmeye devam etmeleri; ardından kızların gülüşünün komik herhangi bir nedeni olmadığını fark eden ve "komikliğin" bu "komik yokluğu" karşısında kahkaya boğulan Yevgeni Pavloviç'in (çok ender rastlanan, çok değerli) gülüşü (BB, s.29)
Can yayınlarıKitabı okudu
Agélaste'lar (mizah duygusundan yoksun, her şeyi ciddiye alan, gülmeyi bilmeyen kişiler), düşünce fakiri basmakalıp fikirler, kitsch, bunlar Tanrı'nın gülüşünün yankısı gibi doğan ve gerçeğin anahtarının hiç kimsenin elinde olmadığı, herkesin anlaşılmaya hak kazandığı o büyüleyici hayali alanı yaratmayı başaran sanatın, üç başlı tek ve aynı düşmanıdır (RS, s.153).
Can yayınlarıKitabı okudu
Roman Sanatı'nda Kundera asıl amacını şöyle açıklar: Trajik olan, insan yüceliğine dair güzel bir yanılsama sunarak bizi avutur. Komik, daha zalimdir: Bize şiddetle her şeyin anlamsızlığını ifşa eder. (...) Komiğin gerçek dehaları bizi en fazla güldürenler değil, komiğin bilinmeyen bir alanını ortaya dökenlerdir. (s. 129)
Can yayınlarıKitabı okudu
Kundera'nın mizahı, hiciv/yergiden hiçbir iz taşımayan, karşısavı/tezi olmayan, okurunu alternatif bir ideolojik tutuma davet etmeyen, okura bir şey öğretmeye çalışmayan, güleceğimiz, ama ciddi felsefi soruları da akla getirdiği için, gülüp geçemeyeceğimiz durumları sunar. İroni, bu mizahın ayrılmaz parçasıdır. İronik, mesafeli, ilgisiz, alaycı ve soğuk bakış Kundera mizahını tek başına gülmece olmaktan çıkarır ve felsefi derinliği olan varoluşsal bir sorgulamaya dönüştürür.
Can yayınlarıKitabı okudu
Reklam
"Türünün adına layık hiçbir roman dünyayı ciddiye almaz. Hem ne demektir zaten 'dünyayı ciddiye almak'? Dünyanın bizi inandırmak istediğine inanmak demektir. Don Quijote'den Ulysses'e, roman, dünyanın bize inandırmak istediğine karşı başkaldırıdır." (Jacques ile Efendisi, "Bir varyasyona giriş")
Can yayınlarıKitabı okudu
Eğer "modern"olmak bunları yapmaksa, Kundera'nın neden anti-modern olduğunu kolaylıkla anlayabiliriz. Kundera, ilk gençlik yıllarından beri modern sanatı (yani yirminci yüzyıl modernist sanatını) sevdiğini, resmine, müziğine ve şiirine hayran olduğunu gizlemez. Modernist sanatın şiirsel değerini, yani yoğunluğunu, özlülüğünü, özgür imgelem gücünü önemser. Ama modern sanat kendi lirik zihniyetinin, ilerleme yanılsamalarının, estetik ve politik devrim ideolojisinin damgasını taşıdığı için, yavaş yavaş bundan soğuduğunu itiraf eder; çünkü avangard düşünceye karşı kuşkuları vardır.
Can yayınlarıKitabı okudu
Kundera'ya göre "günümüz roman üretiminin en büyük bölümü roman tarihinin dışında kalan romanlardan oluştuğu için, bu sonu gözümün önüne getirmekte güçlük çekiyorum " (SV, s.27). Kundera bu üretim çılgınlığına alayla yaklaşır ve her şeyin bize roman olarak sunulduğunu, romanlaştığını söyler: Romanlaşmış itiraflar, romanlaşmış röportajlar, romanlaşmış hesaplaşmalar, romanlaşmış özyaşam öyküleri, romanlaşmış boşboğazlıklar, romanlaşmış ihbarlar, romanlaşmış siyasal dersler, kocaların romanlaşmış can çekişmeleri, babaların romanlaşmış can çekişmeleri, anaların romanlaşmış can çekişmeleri, romanlaşmış çiçek dökümleri, romanlaşmış doğumlar, yeni bir şey söylemeyen, hiçbir estetik tutkusu olmayan, ne insan anlayışımızda, ne de romanın biçiminde bir değişiklik yapan, hep birbirine benzeyen, sabahleyin tüketilip akşamleyin fırlatılıp atılacak sonsuz sayıda bunların benzeri romanlar. (SV, s.27).
Can yayınlarıKitabı okudu
Sanat tarihi içinde modern sanat kendi kıyaslanamaz değerleriyle, özerk ölçütleri ile kopuk bir dönem oluşturmaz, genellikle modern sanat ve öncesi arasında duvar ören dogmatist modernistler yanılgı içindedir. Sanat tarihi bir bütün olarak sahiplenilmelidir. Yirminci yüzyıl bizi Shakespeare'e olan borçlarımızdan muaf tutmaz. Günümüz kurumsal gevezelikleriyle sanat yapıtı hakkındaki fikirlerin sistematize edilmesine karşı çıkar. Sınıflandırılmak istemez ve sanatını klişelerden korumaya çalışır. Büyük modernizm akımının kapısının kapanmakta olduğu dönemde modern olmak, Picasso zamanında modern olmaktan çok farklıdır. Kundera, Bacon için "tecrit edilmiştir "derken aslında kendinden de bahsetmektedir. Çünkü "bir sanatçı, bir başka sanatçıdan söz ettiğinde, her zaman, dolaylı olarak kendinden söz etmektedir ". Balzac, Flaubert, Rabelais, Proust, Joyce, Musil, Kafka ve daha birçok büyük romancı, roman tarihinde eş zamanlı var olan modernistlerdir. Hepsi birer anti-modern (kalıba sokulmaya direnen) modernisttir, Kundere gibi.
Can yayınlarıKitabı okudu
Melih Cevdet Anday
Dolu bir boşluğu doldurup boşaltmak işimiz Ölülerle, gecelerle, sümbüllerle...
Sayfa 187 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Resim