Ressamlar, bebeği minyatür annesinin kucağına alınmış bir yetişkin olarak resmettiler. Çocuklar rönesansta Hıristiyan tefecilerle ortaya çıktı. Yaşadığımız yüzyıldan önce ne fakirler ne de zenginler çocuk giysisinden, çocuk oyunlarından ya da çocukların yasalardan muaf olduğundan haberdardı. Çocukluk burjuvaya aitti. İşçilerin, köylülerin ve soyluların çocukları babalarının giyindiği şekilde giyinir, babalarının oynadığı şekilde oynar, babalarının asıldığı gibi boyunlarından asılırlardı. Burjuvazi tarafından çocukluğun keşfiyle beraber herşey değişti.
112 syf.
7/10 puan verdi
"Vahşi Kızlar" Ursula Le Guin'in kaleminden okuduğum ilk kitap. Yerdeniz ve Mülksüzler gibi en çok bilinen eserlerini okumak yerine kitap sitesinde gezinirken denk geldiğim ve kapak renklerine bayıldığım bu kitabı seçmek istedim. Kitabı 4 kategoriye ayırabilirim. İlk kısımda esere adını veren etkileyici başlayan ve etkileyici biten bir öyküye yer vermiş. Bu hikayede kast sistemi benzeri bir yapı var. Farklı kurallar var. Zenginler ve fakirler var elbette. Bu kadar sıradan anlattığıma bakmayın oldukça güzel ve "nasıl düşünüyor bunları ya?" sorusunu sorduran bir öykü. İkinci kısımda ise deneme tarzında birkaç yazısı var. Hikayeden sonra birden fikir yazısı görmek şaşırttı. Bilimsel veriler vs vardı, herhalde öykü böyle başlayacak demiştim ki öykü olmadığını fark ettim. Farklı bir seçim olmuş. Sonrasında yazarın birkaç şiiri var. Şiirleri ana dilinde tekrar okuyup üzerine düşünmek istiyorum. Daha anlamlı gelecektir. Son olarak da kendisiyle yapılan bir röportaj yer alıyor. Muhtemelen video olarak da kendisiyle söyleşileri bulabiliriz internette. Röportajda kafamda bir Le Guin canlandı. Bakalım gerçekte de öyle mi? Merak ediyorum. Kısacası, farklı türlerin bir arada olmasını garipsesem de, ilk öyküyü yeni bir öyküye susayarak bitirdiğimden hayal kırklığına uğrasam da güzel bir kitaptı. Yerdeniz serisini okumak istiyorum. Bakalım onun zamanı ne zaman? :)
Vahşi Kızlar
Vahşi KızlarUrsula K. Le Guin · Ayrıntı Yayınları · 2018913 okunma
Reklam
Hayat bir arayış, hem de sürekli. Sürekli olduğu kadar da bilinmeyen. Bazen ümitli, bazen de ümitsiz. Bazen yavaş yavaş, bazen hırçın bir dalga gibi duvarlara çarpa çarpa... Kimse bulunduğu durumdan memnun değil. Malı, makamı olsun olmasın herkes arıyor. Zenginler, fakirler, güçlüler, güçsüzler, iyiler, kötüler. İnsanlar arıyor. Ama neyi? Bilmiyoruz. Çünkü bulduğumuz her şeyde, ulaştığımız her yerde aradığımızın o olmadığı ortaya çıkıyor. Tatmin olmuyoruz. Heyecan, ulaşana kadar sürüyor. Ulaşınca da sönüyor. Yeniden başka bir şeyi aramaya başlıyoruz. Sanki içimizde bir kara delik var. Bütün finaller sıkıcı, bütün elde etmeler sıradan gibi. Ona yürürkenki heyecanı hiçbir sahip olma durumu karşılamıyor. Kendimize dediğimiz gibi: "İşte bu, bu kişiyle birlikte olursam her şey yoluna girecek...” “Evet, müdür olmak benim için bir dönüm noktası..." "Şu dersi bir vereyim, önümde hiçbir engel kalmayacak...” “Bıktım bunların bana karışmasından, eve çıkayım, hayata yeniden başlayacağım..." İçimizde ciddi bir boşluk var ve bunu doldurmak için arayıp duruyoruz. Bir hastalık gibi. Bir salgın gibi. Doğuştan herkesin sahip olduğu bir içgüdü gibi. Ve hiçbir şey bize doyum yaşatamayacak gibi. Aramaktan sıkılmamamızın sebebi de hiç boş kalmıyoruz, sürekli önümüze yeni bir şey geliyor ve onu aramaya başlıyoruz.
Dünya bir kaos içindeydi; fakirler açken ve zenginler bundan mutlu değilken; hırsız cezalandırılabilir ya da ünvanla ödüllendirilebilirken; Kanada'da buğdaylar, Brezilya'da kahveler yakılırken ve kendi ülkesindeki fakirlerin ekmek alacak paraları yokken ve sobasız odalarda donarak ölürlerken; dünyanın çivisi çıkmış ve o düzeltmek için elinden geleni yapmıştı, fakat her şey bitmişti. Şimdi güçsüzdü fakat mutluydu. Yine, onu teselli eden bir kızın anısı değildi, fakat ona istirahat ve vaat eden fakirlerin üzgün ve güzel yüzleriydi. Yapabileceği her şeyi yapmıştı, ondan daha fazlası beklenmiyordu; ona acılarının yanı sıra çaresizliklerini, güzelliklerinin ve mutluluklarının sırrını teslim etmişlerdi ve onu yapraklı, hışırtılı karanlığa sürmüşlerdi.
Sayfa 182Kitabı okudu
136 syf.
·
Puan vermedi
·
35 günde okudu
Kitap adı gibi ütopik bir cumhuriyeti anlatıyor. Okurken zaman zaman keşke tüm dünya bu şekilde yönetilse dediğim ya da inanılmaz gülünç ve saçma bulduğum yönetim adetleri vardı. Böyle bir düzen olabilir mi? Hiç sanmıyorum, kitapta da bahsedildiği üzere paranın söz konusu olduğu hiçbir yerde adaletten söz edilemez. Zenginler daha da zenginleşecek, fakirler daha da fakirleşecek ve bu düzen hep böyle devam edecek, maalesef ki kibir her zaman galip gelecek diye düşünüyorum.
Ütopya
ÜtopyaThomas More · Can Yayınları · 202020,6bin okunma
Zenginlerin düşleri ile fakirlerin düşler asla kesişmezler öyle değil mi? Fakirler hayatları boyunca yeterince yiyecekleri olmasını ve zenginler gibi görünmeyi düşlerler. Peki zenginlerin düşlerini ne süsler? Kilo verip fakirler gibi görünmek...
Sayfa 209Kitabı okudu
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.