"Gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!"
'aklıma yıldızlar dökülüyor'
'gözlerin mi daha sıcak gülüyor yoksa dudakların mı'
'bütün çöllere ay doğuyor'
'sesin ılık bir bahar güneşi'
Şiir anlatılmaz, okunup hissedilir ancak en çok bilinen aşk şiirlerinden olmadığı kanısına kapıldığım "Sitare" şiirini belki ben aracılığıyla birkaç kişi daha okur da insan kalbinin neleri açığa vurabileceği, ne denli güçlü hissedebileceğini anlar diye anlatacağım. Hissettiğim kadarıyla.
Şiir, bana göre tamamlandığında bizim varlığımıza ihtiyacı olmadan tüm derinliğe haiz olan bir yapıdadır. Böyle şiirlerin bizim yardımımıza ihtiyacı yoktur yaratacağı hezeyan için. Ancak o hezeyan, bizim içimizde yaşanır. Dediklerim ilk bakışta tutarsız gelebilir ama bu şiiri okursanız ne demek istediğimi anlarsınız.
Sitare, söylentilere göre şairin eşine bir gece yarısı yazıp da terler içinde okuduğu ve ikisini de ağlatan bir şiirdir. Okuyanı bile 'o' olmak isteğiyle ya da bunu yazabilecek ruhun kendi ruhuna çarpması ihtiyacıyla yakıp kavururken, bu şiirin hitap ettiği insan olduğunuzu düşünün veya öyle zamansız ve öteden gelen hisler taşıyorsunuz ki şiirinize bile yansıtabiliyorsunuz. Siz de ağlamaz mıydınız?
"Dönüp dolaşıp dudaklarına takılıyor aklım
Ah benim bu akıldan sıyrılmış aklım
Kimi gün boşlukta konacak yer bulamayan
Kimi gün inatçı yosunlar gibi kepez diplerine yapışan aklım"