Psikoterapi süreci ile de ilgili olduğundan dikkatimi çekerek aldığım kitapta, mirasyedi bir gencin hayatına tanıklık ediyoruz.
Ana karakter tek bir mesleki vasfa sahip olmamak ile birlikte aşağılık kompleksi ve tahminen narsisist kişilik bozukluğu olan tahammülü zor bir kişi. Yaptığı en aşağılık şeylerde bile kendini bir şekilde aklıyor ve tüm bunlara rağmen hayatının pek de yolunda gittiği söylenemez.
Yine de okurken kişi, kendini de sorguluyor. Kadın erkek ilişkileri, aldatma ve aldanma, yüzyıl öncesi ile günümüzün farklılıkları gibi konularda düşünmeye sebebiyet veriyor.
Bu açılardan okunması mantıklı bir kitap.
"Doğa yasaları mutluluğa yer vermez, aksine sefalet ve acı üzerine kuruludur. Tüketilecek bir şey belirirse, dört bir yandan koşup gelirler, yok iseler de alelacele doğarlar. Hemen de yetmez olur çünkü doğa hesap kitap yapmaz, deneyimden gelen belleğini kullanır. Daha da yetmezse bu tüketiciler ufak ufak azalır çünkü belki acının yerini ölüm almıştır ve böylece bir süreliğine, stabil hale gelene kadar yeniden dengeye kavuşulur. Bundan dolayı niye sızlanalım ki? Ama herkes sızlanıp durur Hiçbir şey alamamış olanlar haksızlığa isyan eder, bir parça kopartabilmiş olanlar ise neden daha fazlası yoktu diye yakınırlar. Neden ne ölürken ne yaşarken susamazlar? Bu arada koca bir parça almış olmanın keyfi de hoş değil midir ki çıkıp alkışlanmayı hak etmesin. Ancak muzaffer birisi bunu gönül rahatlığıyla haykırabilir."
Dünya acılı olduğu için yazılır. Duygular taştığı için yazılır. İnsanın kendi zavallılığından sıyrılması çok güç bir işlemdir. Ama insan bir kez bu zavallılıktan sıyrılmaya görsün, o zaman yaşamı kendi egemenliği altına alabilir. İşte böylesi bir egemenliği bir iki kişiye daha anlatmak için yazı yazılır. (Ya da kendi kendine kanıtlamak için). Çünkü, insanın kişisel özgürlüğü, kendi dünyasına egemen olmasıyla başlar. Dünyasına egemen olan insan, acıları coşkuya, bunalım yaratmaya, sevgisizliği sürekli aşka dönüştürebilir. Ben dünyama egemen olmayı edebiyatla öğrendim. Çok sevdiğim üç yazarın, üç cümlesini -benim neden yazdığımı çok iyi anlattığı için- edebiyat yaratıcılığının kıpırdanışlarını çok iyi yansıttıkları için burada vurgulayacağım:
“Hiçbir zaman sakin olamamak, sanırım benim kaderim.” Italo Svevo (Zeno'nun Bilinci romanından)
“İnsanın konuşmak için konuşmadığını böylece öğrendim, 'bunu yaptım', 'şunu yaptım', 'yedim, içtim' demek için konuşmadığını, aksine kendi yaşam görüşünü geliştirmek, bu dünyada neler olup bittiğini kavramak için konuştuğunu.” Cesare Pavese (Yeni Ay romanından)
“İşte gidiyor, felaketlerin anası, koşuyor ve tüm dünyayı kendisiyle birlikte eve götürmeye çalışıyor... Ne garip, insan keşfetmeye görsün, nasıl da tüm dünyaya sahip olabiliyor.” Djuna Barnes (Gecenin Uzantısı romanından).
Bir cümle de ben eklemek istiyorum:
“Yaşamla ve ölümle hesaplaşmak için yazıyorum".
Zeno’nun Bilinci nicedir kitaplığımdan bana bakıyordu. Bu bakışmayı sonlandırdım ve eseri uzunca bir süre okudum. Sonunda bitti:)
Psikoterapi tedavisi gören Zeno bu tedaviyi bitirmeden bırakınca doktoru intikam için Zeno’nun bizzat kendi dilinden yazdığı yaşamını yayınlıyor. Zeno ‘nun dilinden hayatından kesitler okuyoruz. Babası ile ilişkisi , aşkları, evliliği , metresi , iş hayatı , sosyal çevresi sigara bağımlılığı gibi hayatına yön veren olaylar pasajlar şeklinde okuyucuya sunulmuş. Zeno oldukça nevi şahsına münhasır tam olarak ne için yaşadığına karar verememiş kafasına estiğini yapan biraz deli dolu bir adam aslında.
Yazarın dili o kadar akıcı ve güzel ki okurken gerçekten hayran kaldım. Muhteşem bir dil. Cümle dizilimleri konuyu kavrayışı oldukça başarılı. Yer yer uzatıldığını düşündüğüm pasajları olsa da bi şekilde yazar okutturuyor kendini. Herkes okur mu sever mi o konuda emin değilim. Uzun pasajlardan sıkılıp bırakan da olmuştur muhakkak. Ben genel manasıyla severek okudum , uzun monologlar seviyorsanız size göre olabilir .
Bir adamın sigarayı bırakma çabalarını mizahi ve ironik bir dille anlatırken, insan ruhunun derinliklerine dalar. Svevo, modern psikolojinin ve kişisel çatışmaların erken bir eleştirmenidir.
Evlendikten sonra aşka dair tartışmayı bırakıyorsunuz ve kendinizi ifade etmeye ihtiyaç duyduğunuzda ise devreye giren hayvani içgüdüler , sessizliğinizi korumanıza yardımcı oluyorlar. Fakat bu hayvani içgüdüler ,sessizliğinizi korumanıza yardımcı oluyorlar. Fakat bu hayvani içgüdüler , bir noktada hayli karmaşık ve sahte bir hale gelerek öylesine insanileşmiş olabiliyor ki bir kadının saçlarına doğru eğildiğinizde aslında orada olmayan bir ışık görmek için zorlayabiliyorsunuz kendinizi. Gözlerinizi kapattığınızda karşınızdaki başka bir kadına dönüşüveriyor ve ancak vücutlarınız ayrıldığında yeniden kendisi oluyor.
Geçmişimle hiçbir
bağıntıları olamayacak garip hayaller görüyorum, görür gibi oluyorum: bir
lokomotif sonu gelmez vagonlarını ardından sürükleyerek oflaya puflaya bir
yokuşu tırmanıyor; kimbilir nereden gelmiş, nereye gidiyor ve şimdi neden
buradan geçiyor!