Ne söylediğime inanmanı ne de yaptığıma güvenmeni isterim. Zira sözlerim senin düşüncelerinin yankılarından, eylemlerim de senin harekete geçme isteğinden ibarettir.
Dostum, göründüğüm gibi değilim ben. Görünüşüm, üzerime giydiğim, beni senin sorularından ve seni de benim ihmalkârlığımdan koruyan, itinayla dokunmuş bir giysiden ibarettir.
Meczupluğumda buldum özgürlüğü ve esenliği yalnızlığın getirdiği özgürlüğü ve anlaşılmamış olmanın esenliğini, zira bizi anlayanlar içimizde var olan şeyi zincire vururlar.
Zaten dünyayı erkekler bozar, savaş çıkarır, felaketlere neden olur, kadınlar ise hayatı devam ettirır, yaraları sararlar. Güçlü kadın dayanışmasını yazarken, bir anlamda da özlemimi ifade ettim.
Ona hayatta işe yarayan ve günlük yaşama mükemmellik ve mutluluk katan birkaç cevap olsun verebilecek bir kuş bulana kadar, ömrü gri ve kasvetli, mantıksız, amaçsız olacaktı.
Yola çıkanlarımızın çoğu çok yavaştı. Nereden geldiğimizi hemen unutup nereye gittiğimizi merak bile etmeden, günübirlik yaşayarak çoğu kez birbirinin aynısı olan şeyi yaptık; bir dünyadan gelip diğerine gittik. Yemekten, birbirimizle mücadele etmekten, sürüye gücümüzü kanıtlamaya çalışmaktan daha başka yaşama nedenleri olduğunu öğrenmek için kaç yaşamdan geçmek zorunda kaldık, bir fikrin var mı Jonathan? Binlerce Jon, on binlerce! Ardından, mükemmellik diye bir şeyin varlığını fark edene kadar yüzlerce yaşam daha. Yaşama amacımızın mükemmeli bulma ve onu açığa çıkarma olduğunu anlamak için diğer yüzlercesi daha yaşandı. Şimdi de aynı kural geçerli, tabii ki diğer dünyayı bir öncesinde öğrendiklerimizle kurarız. Fakat hiçbir şey öğrenilmemişse, sonraki yaşam öncesinin aynısı olacaktır, aynı sınırlar ve kazanmak için yüklenilen aynı sıkıntılar...