Uzunca bir süre kendine sığınaklar yapıp yıktın: Düzen ya da eylemsizlik, başıboş sürüklenme ya da uyku, geceleyin devriye gezmeler, yansız anlar, gölgelerin ve ışıkların kaçışı. Daha uzun bir süre kendine yalan söylemeyi, kendini sersemleştirmeyi, kendi oyununa gelmeyi sürdürebilirsin belki. Ama oyun bitti, büyük şenlik, ertelenmiş yaşamın yalancı sarhoşluğu bitti.
Dünya yerinden kıpırdamadı ve sen değişmedin.
Kayıtsızlık seni farklı kılmadı.
Ölmedin. Delirmedin.
Yalnızsın ve yalnız olduğun için de saate hiç bakmaman, dakikaları hiç saymaman gerek. Postadan çıkan evrakı ellerin heyecandan titreyerek açmamalısın artık, içinden, seni topu topu yetmiş yedi frankçığa, hem de üzerine markan kazınmış bir pasta takımına ya da batı sanatının en değerli eserlerine sahip olmaya çağıran bir el ilanı çıktığında düş kırıklığına uğramamalısın artık.
Umut etmeyi, girişimde bulunmayı, başarmayı, diretmeyi unutmalısın.
Yine böyle bir günde, biraz daha önce, biraz daha sonra, bir şeylerin yolunda gitmediğini, açık konuşacak olursak, yaşamayı bilmediğini, hiç bilmeyeceğini şaşırmadan keşfediyorsun.