Öyle insanlar da var ki çok kuvvetli olan ruhsal benliklerini, cemiyetin onlara verebileceği en cazibeli şöhretlere feda etmezler. Sosyal şöhretleri ve benlikleri küçümserler ve cemiyetten değil kendilerinden utanırlar. Her devrin icaplarına göre kanaat ve vicdan değiştirmezler.
Ruhsal benliği zayıf olan cemiyet adamı, cemiyetin zaman zaman kendine giydirdiği sahte benlik çehresiyle yaşamaya mahkûm oluyor. Önce zaaflarımızla hoşlanarak kabül ettiğimiz bu sosyal şöhret, sonra bizi esir ediyor. Onu kaybetmek, cemaat arasında zelil olmak manasına geleceğinden, onu elden kaçırmamak mecburiyetiyle çevrenin istediğini yapmaya kendimizi mecbur ediyoruz. Ferdî hürriyetimiz ve kendi ruhsal yapımızın eseri olan gerçek şahsiyetimiz ister istemez elden gidiyor.