Oncelikle Fowles’un okudugum ucuncu kitabi olmasi sebebiyle kurgudaki olaganustuluge pek de sasirmadigimi soylemek isterim. Kendisinin okuyucuyu okyanusta minicik bir balik gibi hissettirmesine aliskinim. Fakat, bu fakat cok onemli, okudugum diger iki eserinden de bu denli etkilenmedigimi itiraf ediyorum. Kitap beni allak bullak etti. Surekli kendimi bas karakterimiz Urfe beyefendiye “yapma kurban olayim” derken buldum. Her sayfada bir ikilik mevcut, bitirip kapagini kapattigimda da ayni ikilem icersindeydim (tipik Fowles oyunlari.) Ilk basladigimda tipik bir ask romani oldugunu dusunup kitabin ismini sorgular halde buldum kendimi. Sonralari anladim neden “buyucu” oldugunu. Shakespeare’in Firtina kitabina bircok atifta bulunmus sevgili Fowles, kurgusunu metaforik ve mitolojik ogelerle de oyle guzel suslemis ki boylesine gec okudugum icin kendime fazlasiyla kizginim.
“Yapısalcı Antropoloji” kavramının babası Lévi-Strauss’un farklı zamanlardaki söyleşilerinden derlenmiş bu kısa ama anlamda ağır kitap herkesin ilgi alanına girmeyecektir eminim. Toplumların özellikleriyle harmanlayıp “mit nedir?” Sorusunu irdelemiş. Tez-antitez olgusuyla okurlara farklılığın aslında çeşitlilik kazandırdığını sade bir dille açıklıyor. “Anlam arama” niteliğinin nasıl olması gerektiğine de değinen Lévi-Strauss az ve öz anlatımıyla anlaşılırlığı kolaylaştırmış. Benim için sonrasında da minik araştırmalar gerektiren bir okuma oldu.
Mit ve AnlamClaude Levi-Strauss · İthaki Yayınları · 2020535 okunma