On sekizinci yüzyıl insanı hayvanlara zalimce davranarak iyi Hıristiyan olduğunu düşünürdü. Üç kez öten ve her seferinde de Havari Peter'in afaroz edilmesine sevinen, günahkar bir horoz değil miydi? Horozların soyunu sopunu demirli sopalarla öldürmekten daha erdemli ne olabilirdi ki?
Dönemin, belli bir düzene sokulmamış vahşi doğaya hiç sempatisi yoktu. Bu doğa tehdit dolu bir yabanıllık, insanın Düşüş'ünün, Cennet Bahçesi'nden sonsuza dek sürgünün içe işleyen, çirkin bir anısıydı .
"İtalyan milleti vahdetini kutlamak için Dante'nin doğduğu günü seçmişti. Bir millet, bir şairiyle aynı günde doğmak istedi. Dante 'Meşale insandır' bir zaman alnındaki güneş söndü zannedilen İtalya bugün elinde bu meşaleyle ayaktadır. Başı Dante'de, ayağı Michelange'da duran bir millet bir tabuta uzansa bile öldü sayılmaz. Efendiler, milletler kir adamlarıyla yaşarlar. Vatanından elinde bir avuç toprak, alnında bir tutam sema kalmasa bile bir millete, aşağıda Kristof Kolomb, yukarda Galile ikinci bir yer, ikinci bir göktür!."
Düşündü; Victor Hugo'nun sözünü hatırladı: "Faziletle fezahat arasında kalın bir duvar varsa bu duvarda da bir insan geçecek kadar büyük bir delik vardı. En fena adam bu delikten fazilete, en iyi adam da yine bu delikten fezahate geçebilirdi.
Sakarya suda, Dumlupınar alevde, 'Gazi' güneşte bir aslan yelesidir! Bir milletin ıstırabıyla eğlenilmez. Felaket zamanında bir millet çektiği ıstırap kadar büyüktür.
"Biz altında yatmadan bu toz toprağın üstünü kimse çiğneyemez!.. Ben İzmir'in işgal günü senin gibi susmadım. Ecdadımın sesiyle haykırdım: Alsace-Loraine'i Almanlar aldığı zaman yıldırımdan çok bağıran Fransız şairi gibi... 'Tasalanmayın arkadaşlar' dedim; milletlerin hayatında 'almak', 'malik olmak' değildir! O Fransız şairi böyle haykırmıştı: Avusturya Venedik'i, Rusya Varşova'yı, İspanya Küba'yı, İngiltere Cebelitarık'ı, Almanya Alsace-Loraine'i aldı demek, o memleketlere malik oldu demek değildir. Ben de 'Yunan kuvveti İzmir'i aldı, fakat İzmir'e malik olmadı!' diye haykırdım.
Ulan senin medeniyet dediğin nedir ki?.. İnsanın kafasını vahşet tomrukta keserdi; medeniyet giyotinde biçiyor. Zulüm eskiden el işiydi; şimdi makine işi!.. Şu yirminci asrın maskaralığına bak bir kere!.. Dünya üç mideli hayvana döndü: Yer tankla, gök tayyareyle, deniz zırhlıyla adam öldürüyor. Senin medeniyetin bu mu?
Bütün memlekette bir tek adam vardı: Anafartalar kahramanı!.. Şimdi vatan bir insan gibi ölürken bir insan bir vatan gibi ayaktaydı: Mustafa Kemal!.. Mustafa Kemal ayağa kalkınca yeryüzüne vuran gölgesine bütün bir memleket sığıyordu. Mustafa Kemal ayağa kalktı demek on beş milyon muztaribin altında duracağı bir bayrak vardır demektir.
İçerde dans başladı. Sokakta zehir gibi bir soğuk, yağmur, çamur ve işgal askerleri vardı. Dışardaki zulmün ve kışın korkunç kimsesizliğini sezecek bir tek kişi bu salonda yoktu. Vatansız olmak ne iyi şeydi: Pencereden başlayan, ufukta biten mezarlığı kimse görmüyordu.
Vatanı varsa tek insan yirmi beş milyon insanla beraber yürür, beraber oturur, beraber yatar kalkar. 1918 mütarekesi demek yirmi beş milyon insan kollarını uzattıkça birbirlerinin ellerini tutamayacaklar demektir. Toprakta bir kabirlik, bir kunduralık vatan kalmadı: Ölü vatanına gömülmüyor, diri vatanına basmıyor.