Şeytanın (insanin bir de bilmiş ser tarafi) gücünü yine insanin zafiyetinden alir. Seytani en güclü oldugu an, insanin en zayif oldugu ana denk düser. Insan için asil tehlike, bu zayifligin yarattigi zihin-sel karmasa karsisinda gerçek ile sahte olan arasinda yapamadi-gaynmin onu ucuruma sürüklemesidir.
Sayfa 259
84 syf.
·
Puan vermedi
Yola çıktım. Ama çok geçmeden gördüm ki, yol yoktu. Yol silinmişti.
“İşte deniz, Maria”, yazarın 1950 anlayışını yansıtan türde beş öyküsü de dahil, ona göre “rafine edilmiş” otuzbeş öykü ve iki bölümden oluşuyor. 84 sayfalık bir öykü kitabında 35 öykünün yer alması pek de alışık olduğumuz bir durum değil elbet ancak, öykü yazarı Ferit Edgü’ nün alışıldık öykü yazarlarından biri olduğu da pek söylenemez
İşte Deniz, Maria
İşte Deniz, MariaFerit Edgü · Sel Yayıncılık · 2014518 okunma
Yaptığım araştırmalar aynı zamanda yabancı dil edinirken sürekli ve belirli aralıklarla egzersiz yapmanın bilişsel fonksiyonları geliştirdiğini, hafızanın hatırlama sürecini çok daha hızlandırdığını, problem çözme yeteneğini, konsantrasyonu ve dikkati geliştirdiğini gösteriyor. Ancak beynimizi eğitmek için sadece fiziksel egzersizler yeterli değildir. Bu egzersizleri mutlaka zihin- sel aktivitelerle beslemeli ve hem zihinsel hem de fiziksel beyin egzersizlerinin birbirlerine katkıda bulunmasını sağlamalıyız.
Sayfa 107 - Mona KitapKitabı okudu
Birkaç yılda bir İngiltere, Londra'da, Caxton Hall'da konfe­ranslar veririm ve bu konferanslardan birinde bir cerrah bana şöyle demişti: "Ben seksen dört yaşındayım. Her sabah ameli­yat yapıyorum, öğleden sonraları hastaları ziyaret ediyorum ve akşamları tıbbi ve diğer bilimsel dergiler için yazı yazıyorum." Olduğuna inandığı kadar faydalı ve düşünceleri kadar genç bir tutum sergiliyordu. Bana şöyle söylemişti: "Söylediklerin çok doğru. Olduğumuzu düşündüğümüz kadar güçlüyüz ve oldu­ ğumuzu düşündüğümüz kadar değerliyiz." Bu cerrah, ilerleyen yıllara teslim olmamıştı. Ölümsüz oldu­ğunu bilmekteydi. Son yorumu şöyleydi: "Eğer yarın vefat eder­ sem, bir sonraki boyutta, bir cerrahın neşteriyle değil ama zihin­ sel ve ruhsal ameliyat ile insanları ameliyat ediyor olacağım."
Spinoza, kendini dogrulugun aranmasına adayan kişinin "zevklerden yalnızca saglıgını koruyacak denli yarar lanması" gerektigini düşünüyordu. 'Tensel haz söz konusu ol dugunda, zihin kendini bunlara o denli kaptırıyor ki başka bir şey düşünernez oluyor. Ancak tensel hazzın yaşanrnası bittik ten sonra, bunu kederlerio en büyü gü izliyor ... Çok fazla ten sel haz nedeniyle ölüme giden yolu kısalan pek çok insan bu lunmaktadır.
Sayfa 373
DEB'yi nörolojik açıdan anlamanın yollarından biri de prefrontal korteksteki kronik bir faaliyet yetersizliği durumu olan önleme yoksunluğudur. Bu durumda frontal lobdaki serebral korteks öncelik belirleme, seçme ve engelleme gibi görevlerini yerine getiremez. Çok sayıdaki duyusal veri, düşünce, duygu ve dürtünün sel gibi akışına maruz kalan beyin odaklanamaz ve ne zihin ne de beden hareketsiz kalabilir.
608 syf.
·
Puan vermedi
Geniş Özet
Tanrı'yı ve dinleri akademik bir çevrede konuşmak ne kadar mümkün ve doğrudur, bilemiyorum. Bilim bazı inanç temelleri üzerinde yükselmiş ve bunlar yıllar içinde birbirine öylesine kenetlenmiştir ki artık bunun dışında söylenen bir şey'in imkanına dair düşünmemek gerektiğine dair bir algı vardır.  Armstrong'un bir kaç eserini daha
Tanrı'nın Tarihi
Tanrı'nın TarihiKaren Armstrong · Pegasus Yayınları · 20171,632 okunma
Onın bizzat Brahmayla aynileştiğini gördük. Bunu, öğretisi bu noktada da da­ha pekçokları gibi (biçimdeki büyük farklılıklara rağmen) temelde hint geleneğiyle ay­ nı olan İslam maneviyatından (esoterisme) aldığımız bir ifadeyle, "Ulvi Özdeşlik" ola­rak adlandırabiliriz [Guenon, vahdet-i vücud ve ayn-i cem' mefhumiarmlifade etmek
Ölçülü sev ki uzun sürsün sevgin...
Başka başka isimleri işitiyor kulaklarım. Mahiyetlerine bakıyorum, aynı şeyi izah ediyorlar. Kıymetli ki çok defa denenmiş, farklı gözler ve zihinler aynı şeyi farklı lafızlarla ifadeye kalkışmışlar. Etraflıca göreceksek meseleyi farklı gözlerin ve farklı meşreplerinde kendi dilinde o şeyi ifadeye kalkışmaları gerek. Yeni bir ufuk açmasada
Maurice Blanchot
Düşünüm değil, ama unutma; çelişki değil, silen itiraz; uzlaşma değil, uzatma; birliğinin zahmetli fethindeki zihin değil, dışarının bitimsiz erozyonu; son olarak parıldayan hakikat değil de, her zaman zaten başlamış olan bir dilin sel gibi akışı ve umutsuzluğu vardır.
Bir atasözü der ki: "şeytan tembellerden beslenir". Meşguliyeti olmayan be­yin kısa zaman sonra gereksiz şeylerle ilgilenmeye başlar. Hiçbir şey yapmayan kişi sıkıntılarını tekrar tekrar çiğni­yor gibidir. Bu geviş getirme, beyni beslemediği gibi onu bitirir de. Doğru şekilde kanalize edilmeyen enerji faydalı amaçlar uğruna harcanmadığı, verimli kullanılmadığı tak­dirde kötü niyetli hislerimizin kurbanı olur. Belli belirsiz kişilik sorunlarımız ortaya çıkar. Günlerimiz, uykularımız zehirlenmeye başlar. Yakından bakacak olursak Lort hayatı görüldüğü gibi istenilecek bir hayat değildir. Zevkler bile eziyete dönüşür çünkü hareketsiz bir yaşam keyif vermez. Gerçek zevk çabada gizlidir. Tembellik bedene de sirayet eder, ilişkilerimizi, beslenme düzenimizi dolayısıyla sağlı­ğımızı etkiler. Akıl ise durağanlaşır, boş ve yorucu işlerle meşgul olur. Halk arasında söylendiği gibi kafayı yemeye başlar. Azme gelince; tembel insanda ne denli eksik olduğunu söylemeye gerek yok. Her çaba eziyete döner, o kadar ki alakasız yerleri ağrır. Onun için ne zor iştir çalışmak! Devamlılık, süreklilik gerektiren çalışma irade terbiyesi için çok değerlidir. Tüm meslekleri ama özellikle zihnen çalışmayı gerektiren iş alanlarını ilgilendirir. Çünkü beden­ sel çalışma alanlarında zihin başka şeyleri düşünmeye izin verir. Aksine zihinsel iş alanlarında dikkat ve duyguların tamamıyla kontrolü gerekir.
Tutulmalar ve Burçlar
Kuşkusuz doğanın sadece algılanabilir görüntüleriyle ilgilenen bi­ limsel akıl Güneş ve Ay'ın Zodyak'ın hangi bölümünde tutulduğu­ nun önemli olduğunu düşünemez. Ancak, Profesör Huxley gibi, bir ölçüde "bilimsel hayalgücü" hüneriyle donatılmış akıl için bu konum oldukça farklı anlamlar içerir. Görme özürlüsü bir insan için
Manastırın Avlusundan Laboratuvara
Bir zamanlar Dalai Lama'ya, bir rahip ve alim olarak ne­ den bu kadar çok ilime ilgi duyduğunu sormuştum. Kendi­ sine göre, Budizm ve bilimin dünyaya bakış açılarında bir­ birleriyle çelişen bir taraf yoktu; amaçları aynıydı: gerçeği aramak. Ama bu sona ulaşmak için seçtikleri yollar farklıy­ dı. "Budist eğitiminde gerçeği araştırmak çok
_Buda: ( Gerçeğin dikenli yollarında sevinçle yürümek isteyenlere ) _Sizden inanmanız beklenen şeyleri sorgulayın. Aklınla uzlaşmıyorsa hiçbir şeye inanma; onu ben demiş olsam bile. Bir şeye sırf kulaktan duydunuz diye körü körüne inanmayın, birkaç kuşaktan beri itibar görüyorlar diye, geleneklerin de doğru olduğuna inanmayın. Sırf hocalarınızın
Sadece var olmak bizi gerçekleştirir ve tatmin ederdi. Şu halimizdeyse var olmaktan ancak ya bir şeylerin peşinden koştuğumuz sürece haz alıyoruz -bir şeylerin peşinden koşarken ara ya giren mesafe ve zorluklar da, hedefimizin sanki bizi tatmin edecek bir şeymiş gibi görünmesine yol açıyor (ki bu da hedefe ulaşıldığında yok olan bir aldanmadır)- ya da kendimizi tümüyle zihin-sel aktivitelere adadığımız sürece haz alıyoruz, ki bu durumda da hayatı tıpkı bir tiyatro oyununun izleyicileri gibi dışarıdan izlemek üzere onun dışına çıkmış oluyoruz.
Sayfa 31
Resim