İnsandan ve bütün canlılardan iğreniyorum. Kendimdense nefret etmekten yoruldum ve bu konuda hiçbir şey hissetmiyorum. Oksijenle alışverişi olan her yaratık midemi bulandırıyor. Gözkapaklarımı derime kaynak makinesiyle yapıştırmak istiyorum. Bir canlı daha görmemek için! Ellerimden, ayaklarımdan korkuyorum. Kalabalıklardan korkuyorum. Tek isteğim bütün düşündüklerimi içinde barındıran beynimi bedenimden yırtıp uzay boşluğuna fırlatmak. Bedenim olmadan, sadece ve sadece var olduğumu bana hatırlatacak olan zihnimin uçmasını istiyorum. Buna ruh diyenler de var. İlgilenmiyorum isimlerle. Sadece hiçliğin içinde bedensiz bir zihin olmak istiyorum. Sadece bir düşünce olarak var olmak! Tek aklıma gelen bu, yaşama acımdan kurtulmak için. Sonsuz hiçlikte yüzen bir düşünce. O kadar! Ölmek mi gerek bunun için? Belki evet. Belki hayır. Ölünce tamamen yok olma ihtimali de var. Düşüncenin de, zihnin de gömülüp çürüme ihtimali. Onun için ben hâlâ nefes alıp verebiliyorken gerçekleştireceğim zihnimi yok etmeyi. Bedenim yokmuş ve üzerinde durduğum dünya sonsuz bir hiçlikmiş gibi var olacağım...
Sayfa 168 - Doğan KitapKitabı okuyor
Nitekim insanların birey haklarına doğal bir hoşgörü ile yaklaştıkları bu aynı uluslarda, toplumun hakları doğal olarak genişler ve güçlenir yani kalan az sayıda özel kişi haklarını da korumanın ve savunmanın en gerekli olduğu anda insanların bu alanla bağı gevşer. Öyleyse özgürlüğün ve insanın yüceliğinin gerçek yandaşlarının, bilhassa içinde bulunduğumuz demokratik çağlarda, toplumsal iktidarın kendi genel niyetlerini yaşama geçirirken herhangi bir bireyin özel haklarına en ufak bir halel getirmemesi için daima tetikte ve uyanık olmaları gerekir. Bu devirde ne ezilmesine göz yumulması tehlike arz etmeyecek kadar gölgede kalmış yurttaş ne de keyfî bırakılması cezasız kalmayacak kadar önemsiz bireysel hak mevcuttur. Mesele gayet basit: İnsan haklarının öneminin ve saygınlığının insanların zihnine kazılı olduğu bir çağda bir bireyin belli bir hakkı ihlal edildiğinde, ancak mağdur olan kişiye kötülük yapılmış olur. Ancak benzer bir hakkın günümüzde çiğnenmesi ulusal teamülleri kökten çürütmek ve tüm toplumu tehlikeye atmak olacaktır zira bizlerin arasında bu türden hakların düşüncesi bile sürekli bozulma ve gitme eğiliminde.
Sayfa 54 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Doğa tarafından akla üç problem yerleştirilir; Madde nedir? Nereden gelir? Ve nereye gider? Bu soruların yalnızca ilkini ideal teori cevaplar. İdealizm der ki: madde bir cisim değil, bir fenomendir. İdealizm, bizi kendi varlığımızın kanıtı ve dünyanın tüm uyumsuzluk hakkında bilgilendirir. Biri mükemmeldir; diğeri herhangi bir güvenceden acizdir; zihin nesnelerin doğasının bir parçasıdır; dünya, günün güzelliklerine ve kesinliklerine şuanda uyanık olabileceğimiz ilahi bir rüyadır. İdealizm, marangozluk ve kimyanın prensiplerinden farklı olarak doğaya açıklama getiren bir savdır. Yine de, eğer maddenin varlığını inkar ederse, ruhun arzularını gideremez. Tanrı’yı benim dışımda bırakır. Beni kendi bakış açılarımın muhteşem labirentinde, sonu olmayan bir kayboluşun içine sürükler. Sonra kalp ona karşı koyar çünkü erkek ve kadına için gerçek varoluşu reddederken duygusal yakınlıktan kaçınır. Doğa insan yaşamı ile o kadar sarılmıştır ki, her şeyde ve her tanecikte insanlığa ait bir şey vardır. Ancak bu teori doğayı bana yabancılaştırır ve bizim onda kabullendiğimiz, kan bağına açıklama getirmez.
Huzur ve ibadetin yanında hayatımız düzen ve intizama kavuşur. Düzen ve intizam zaten zor olan hayatı kolaylaştırır. Hem zihin dağınıklığı hem hayatı yaşama biçimdeki dağınıklık nefsin hoşuna gider ama insanı dibe çeker. Akşam yatmayı sabah kalkmayı bilmeyen insan serkeşliğin pençelerinde esir olur. Bu hayatın her köşesi, her ayrıntısı için caridir.
Sayfa 311Kitabı okudu
Yamaçlardaki Düzen
"Evin saygılısı nasıl olur? İnsanın saygılı olanı gibi: Sağına soluna "mukayyed" olan, çevresine özen gösteren, kimsenin hakkını çiğnememeye dikkat eden, edepli, terbiyeli bir tutum. Eski İstanbul evi böyleydi. Hiçbir imar planı ve herhangi bir kontrol mercii olmadan, Belediyesiz ve İmar Bakanlıksız bir düzen içinde, diplomalı mimarlarca deste deste projeleri de çizilmeksizin, Müslüman ya da gâvur, keserini omuzuna asmış bir dülgerin elinden çıkma bu tahta evler, yüzyıllardır birikmiş bir sosyal görgünün örgüsü içinde, birbirlerini kollayarak yer tutarlardı. Hiçbiri öbürünün üstüne aşkın yükseklikle fazladan çıkmaz, biri diğerinin ışığını, manzarasını, duvar gibi kapatmazdı." ... "Karşıya gelen şiirli ve büyülü görünümü eşitçe paylaşmak, yazılmamış bir şehirciliğin, önemli bir prensibini oluşturuyordu." ... "Bu kente gelen yabancı gezginlerin en eskileri bile, evlerin yazılı olmayan bir hukuk ve görgü düzeni içinde, görünümlerini serbest bırakarak, birbirleri ile tam uyumlulukla yapılmalarını hayretle, takdirle, fark etmişlerdi. Evler böyleydi çünkü insanlar da öyleydi." ... "Evleri de böylesine bir saygı ve sevgi düzeninin içerisine sokan, eski İstanbullunun zihin yapısı, manevî dünyası, yaşama bakış açısı idi." -Çelik Gülersoy
İnterior Monologue/ İç Monolog:
« Okucuyu, kahramanın iç dünyası ile karşı karşıya getiren bir yöntemdir. Yöntemin uygulandığı bölümlerde yazarın -daha doğrusu anlatıcının- varlığı ortadan kalkar muhtemel yorum ve açıklamalar okuyucuya bırakılır: " Bir sahnede okuru, kişinin iç yaşamı ile doğrudan doğruya karşılaştırmak için kişinin yaptığı konuşmadır. Yazar açıklamalar ya da yorumlar yoluyla araya girmez. İçerik olarak en içten, biliçsize en yakın düşüncelerin dile getirilmesidir. " İç monolog da dikkat çeken özellik zihnin serbestçe ve etkin bir şekilde çalışmasıdır. Bu yöntemin oluşumunda L. Sterne'in Tristam Shandy romanının önemli payı olmuştur. Daha sonra romantik yazarlarını üzerlerine geniş akis bulan bu yöntemi ilk kez kullanan ve yaygınlaştıran Tolstoy olmuştur. »
Sayfa 267 - Ötüken YayınlarıKitabı okudu
Reklam
1,000 öğeden 711 ile 720 arasındakiler gösteriliyor.