Ziyaül Hak suikastı
Ruzi, bir sabah Washington'daki evinde sabah kahvaltısını yapmış günlük gazetelere göz atıyordu. Boston' da yayımlanan Christian Science Monitor adlı derginin ikinci sayfasındaki bir fotoğraf dikkatini çekti. Fotoğrafın altındaki kısa yazıda, görüntüdeki kişilerin Kızıl Ordu'dan mücahitlerin safına geçmiş iki ordu mensubu olduğu yazılıydı. Askerlerden biri çavuş diğeriyse erdi. Ruzi, tiplerinden iki askerin de Özbek olduğunu anladı. Hemen gazeteye telefon açıp haberi yazan kişiyle görüştü. Gazetecinin söyleyeceği fazla bir şey yoktu. Fotoğrafları tanıdığı bir Afgan gazeteciden almıştı. Askerlerin hangi mücahit grubun elinde esir olduğu ve nerede bulundukları hakkında en küçük bir bilgiye sahip değildi. Ruzi kararını vermişti. O gençleri bulup Washington'a getirecek ve Sovyetler'e karşı yayımlamakta olduğu İstiklal Bayrağı adlı derginin yazı işleri kadrosunda değerlendirecekti. O eski Kızıl Ordu askerleri hakkında hiçbir bilgi yoktu, ama harekete geçmek için de fazla düşünmedi. Federal Almanya'nın başkenti Bonn'daki görevi sırasında tanışıp yakın dost olduğu bir Pakistanlı vardı; 80'li yılların başında Bonn'da Pakistan elçilik müsteşarıydı. Tam o günlerde Ruzi'nin, Pakistan'ın Roma büyükelçisi olan diplomat dostu, helikopterine yerleştirilen bombanın patlamasıyla bir suikasta kurban giden Pakistan Devlet Başkanı General Ziyaü'l-Hak'ın yeğeniydi. Pakistan'ın en zengin ailelerinden birinin kızıyla evli olan diplomat, Ruzi'yi sever ve sayardı.