Beklemek... Saatlerce, günlerce belki de aylarca beklemek. Bazen neyi olduğunu bile bilmeden bekleriz. Herkes bekler. Bilinçli ya da bilinçsiz. Godot işte bu bekleyiş felsefesinin adı. Herkesin bir Godot'yu var bu hayatta. Belki biliyorsundur ne olduğunu belki de daha fark edememişsindir. Evet herkesin bir Godot'yu var fakat daha önemlisi bizim birilerinin Godot'yu olabilme olasılığımız... Ve insanların birbirlerine bu kadar net dokunuşları olan bir hayatta, bu olasılık hiç de düşük değil.
Estragon ve Vladimir de aslında insanlığın birer temsilinden başka bir şey değil. Kurtulmak için sonsuz bir bekleyiş içindeler. Neyden ya da kimden kurtulmak için bilmiyoruz, aslında çok da önemli değil. Hikayenin içine kendinizi koyduğunuzda her şey bir nebze olsun daha açıklayıcı hale geliyor. Onlar kendi Godotlarını bekliyorlar. Kafaları da oldukça karışık. Hayatımızda karşımıza çıkan sorunlar, adaletsizlikler, cevapsız tonla soru karşısında bizler nasıl allak bullaksak onlar da öyle. Ve tabii ki her bekleyen kişi gibi onlar da eylemsizliği seçiyorlar. Düşünmekten ya da faaliyete geçmektense sadece bekliyorlar. Kendilerini kurtaracak (!) olan Godot'yu bekliyorlar.
Vladimir'in de dediği gibi, "Alışkanlıklar duyarsızlaştırıyor insanı." O yüzden Vladimir biraz daha olayların farkında gibi görünse de o da bu bekleme alışkanlığından vazgeçemiyor.
Kesinlikle tam bir kafa yemelik eser. Her şey karmakarışık ve tek bir şey kesin; Godot'yu bekliyoruz. Gelin birlikte bekleyelim, belki biraz düşünürüz, belki de çizmelerden sohbet ederiz. Her şekilde muhteşem bir bekleme olacak!