Körlük
Kör değilim. Ama yanımdakine muhtacım. Güçlü olan bu gerçeği unutur mu? Göz vicdanın bekçisi midir? Güçlü olan muhtaçlığı unutmadığı sürece mi ahlaklıdır?
Uzun zamandır roman okumamıştım. Bir kaç bölümü geçince bu sorular aklımda döndü durdu. Yazarın olayların içine serpiştirdiği görüşler, ahlaki değerlendirmeler romanı, salt bir konu olmaktan çıkarıp, yaşama dair kavrayışlara dönüştürdü benim için. Empati kurmanın imkansıza vardığı bir çerçeve Körlük. Sınırları zorlayan bir iğrençlik, ahlaksızlık ve kötülük. İnsanların seçme özgürlüğü varken, iyiliğe yatkın olmayan taraflarının baskın olmasının sonuçları tahmin edemeyeceğim noktalara ulaştı. Son bölümlere doğru tabiri uygunsa okuduğum şeyin ‘kör dövüşü’ olmadığına dair kavrayışım netlik kazandı. “Bence biz kör olmadık, biz zaten kördük, gören körler mi, Gördüğü halde görmeyen körler.” Oysa dünya benzer yaşanmazlıkta hem de biz bunu görürken.
Son olarak şunu belki dipnot olarak eklemeliyim. Kitapta karakterler var,adları yok fakat onları tanımlayan sıfatları var.
-gözü siyah bantlı yaşlı adam
-doktorun karısı
-göz yaşı yalayan köpek
-kör muhasebeci
Çeviri kitaplarda karakterleri tanımak zor olabiliyor. Bu şekilde hiç zorlanmadım hatta çok daha kolay oldu. Yazarın, roman içerisinde başka biçemsel güzellikleri de mevcut.