...Bir şeylerin iyiye gittiğine olan inancını kaybetmeyerek mevcut durumunu kabullendi. Psikolojide buna "Stockdale Paradoksu" denir. Bunun İslam'daki karşılığı ise umutla birleşen sabırdır. Bunu yapan kişi de zorluklar karşısında sabreden insandır.
Tüm kınayıcıları ve hidayet yolundan sapanları reddettim;
Ki bunlar, uyku ve tembellik dışında hayatta hiçbir şey elde etmemişlerdir.
Ki bunlar, çevrelerinde savaşın ateşi alevlenirken meclislerinde oturanlardır.
Ki bunlar, yolda kaybolmuş bir haldeyken hedeflerine ulaştıklarını düşünenlerdir. Geçmiş olanlarla onurlanırım;
Ki onlar, zorluklar
"Şeker Portakalı", sadece bir kitap değil, bir yaşam dersi. José Mauro de Vasconcelos'un kelimeleriyle dokuduğu bu harika öykü, okuyucuyu derinden etkiliyor ve düşündürüyor.
Portakal ağaçları altında yaşanan masumiyet, hayatın acı gerçekleriyle harmanlanıyor, bu da kitabı unutulmaz kılıyor.
Karakterlerin derinlikli portreleri, okuyucuyu hikayenin içine çekiyor ve onların duygusal yolculuğuna eşlik etmeye davet ediyor.
"Şeker Portakalı", insan ruhunun karmaşıklığını ve yaşamın anlamını sorgulatan bir başyapıt olarak öne çıkıyor.
Vasconcelos'un ustalıkla işlediği tema ve semboller, okuyucuyu düşündürüyor ve hikayenin derinliklerinde kaybolmaya davet ediyor.
Sonuç olarak, bu kitap sadece bir hikaye değil, bir yaşam dersi; okuyucuya unutulmaz bir deneyim sunuyor ve onları sonsuza kadar etkiliyor.
Kısa Hikaye Özeti:
"Şeker Portakalı", bir çocuğun masumiyetinden doğan derin duyguları ve yaşamla olan karşılaşmalarını anlatır. Ana karakterimiz Zeze, zorlu bir hayatın içinde, portakal ağaçlarının altında büyür. Ancak, ailesinin yoksulluğu ve çevresindeki zorluklar, onun dünyasını şekillendirir. Zeze'nin en iyi arkadaşı portakal ağacıdır ve onunla konuşarak hayal dünyasına kaçar. Ancak, hayatın acı gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalan Zeze, umut ve sevgiye olan inancını kaybetmez. Bu yolculuk, okuyucuyu duygusal bir serüvene çıkarır ve unutulmaz bir deneyim sunar.
Şeker PortakalıJosé Mauro de Vasconcelos · Can Yayınları · 2022227,8bin okunma
Khaled Hosseini'nin "Uçurtma Avcısı" adlı eseri, edebi bir başyapıt olarak karşımıza çıkıyor. Kitap, Afganistan'ın karmaşık tarihini ve insanın ruhsal derinliklerini ustalıkla işleyerek okuyucuyu büyüleyici bir yolculuğa çıkarıyor.
Hosseini, karakterleri ve olayları olağanüstü bir duyarlılıkla işleyerek, okuyucunun iç dünyasına dokunmayı başarıyor. Amir ve Hassan'ın dostlukları, yaşadıkları zorluklar ve sonrasındaki ayrılıkları, insanın vicdanını sorgulamasına neden oluyor. Aynı zamanda, kitapta işlenen temalar - onur, ihanet, affetme ve kurtuluş - insanın evrensel duygusal deneyimlerini yansıtıyor.
Hosseini'nin akıcı ve etkileyici anlatımı, okuyucuyu Afganistan'ın sokaklarında dolaştırırken, aynı zamanda insanın iç dünyasına bir ayna tutuyor. Kitap, sadece bir hikaye değil, aynı zamanda insanın doğası hakkında derin bir içgörü sunuyor. "Uçurtma Avcısı", sadece okunacak bir kitap değil, aynı zamanda üzerinde düşünülecek, hissedilecek ve hatırlanacak bir başyapıt.
Nietzsche 'nin de söylediği gibi yaşamak için bir sebebiniz varsa her şeyle baş edebilirsiniz.Anlamlı bir hayat, zorluklar içinde geçse de son derece tatmin edici olabilir, buna karşılık anlamsız bir hayat da ne kadar konforlu olursa olsun korkunç olabilir.
Gözlerine ve kalbine ne zaman çekildiğini bilmediği perde, indi birden ve kadın işte o zaman gerçekten gördü.
Sırça bir sarayda oturup hayata hiç dokunmadığını yaşamın içine karışmadığını buna karşılık hayatında kendisine dokunmadığını gördü.
Bir hapishanede yaşadığını üstelik bu hapishaneyi kendi elleriyle inşa ettiğini gördü.
Sahip olduğunu
Yaşamak için bir sebebiniz varsa her şeyle baş edebilirsiniz. Anlamlı bir hayat, zorluklar içinde geçse de son derece tatmin edici olabilir, buna karşılık anlamsız bir hayat da ne kadar konforlu olursa olsun korkunç olabilir.
"Anlamlı bir hayat zorluklar içinde geçse de son derece tatmin edici olabilir. Buna karşılık anlamsız bir hayat da ne kadar konforlu olursa olsun korkunç olabilir.”
𝙶𝚞̈𝚗𝚞̈𝚗 𝚜𝚘𝚗𝚞𝚗𝚍𝚊, 𝚒𝚜𝚝𝚎𝚛 𝚐𝚎𝚌̧𝚖𝚜̧𝚎 𝚍𝚘̈𝚗𝚖𝚞̈𝚜̧ 𝚘𝚕𝚞𝚗 𝚒𝚜𝚝𝚎𝚛 𝚐𝚎𝚕𝚎𝚌𝚎𝚐̆𝚎 𝚐𝚒𝚍𝚒𝚗, 𝚜̧𝚒𝚖𝚍𝚒𝚔𝚒 𝚣𝚊𝚖𝚊𝚗 𝚍𝚎𝚐̆𝚒𝚜̧𝚖𝚒𝚢𝚘𝚛. 𝙱𝚞 𝚍𝚊 𝚊𝚔ı𝚕𝚕𝚊𝚛𝚊 𝚜̧𝚞 𝚜𝚘𝚛𝚞𝚢𝚞 𝚐𝚎𝚝𝚒𝚛𝚒𝚢𝚘𝚛: 𝙾 𝚑𝚊𝚕𝚍𝚎 𝚘 𝚜𝚊𝚗𝚍𝚊𝚕𝚢𝚎𝚗𝚒𝚗 𝚗𝚎 𝚊𝚗𝚕𝚊𝚖ı 𝚟𝚊𝚛?
Ama Kazu insanların karşılaştığı zorluklar ne olursa olsun her zaman üstesinden gelecek güce sahip olduklarına inanmaya devam ediyordu. Sadece cesaret gerekiyordu. Eğer sandalye bir kişinin bile kalbini değiştirebiliyorsa o halde kesinlikle bir anlamı vardı.
"Vatan Yahut Silistre", Namık Kemal'in kaleminden çıkan çok güzel bir başyapıt olduğu kesin. Aynı zamanda bu şaheser , beni derinden etkileyen ve düşündüren bir yolculuğa çıkardı. Çünkü Türk Tarihi o kadar görkemli ve muhteşemdir ki vatanın her karış toprağında yaşanılan anıları , savaşları ve mücadeleleri düşünmeden edemiyorum.
Namık Kemal'in eseri , sadece bir hikaye değil , aynı zamanda bir milli uyanış çağrısıdır. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş döneminde yaşananları ve halkın içinde bulunduğu çaresizliği gözler önüne sererken , aynı zamanda vatan sevgisi ve özgürlük arayışını da yansıtıyor.
Kitabı okurken , Namık Kemal'in cesaret ve vatan sevgisiyle dolu satırları beni derinden etkiledi. Eserdeki karakterlerin yaşadığı zorluklar ve verdikleri mücadeleler , insanın içindeki gücü ve kararlılığı yeniden keşfetmemi sağladı.
"Vatan Yahut Silistre", sadece bir roman değil , aynı zamanda tarihi bir belgedir. Namık Kemal'in kalemi , dönemin sosyal , siyasi ve kültürel atmosferini yansıtırken , gelecek nesillere de önemli bir mesaj bırakıyor: Vatan sevgisi ve özgürlük mücadelesi asla son bulmamalıdır.
Sonuç olarak , "Vatan Yahut Silistre" benim için sadece bir kitap değil , aynı zamanda bir milli bilinç ve vicdan çağrısıdır. Her satırında yüreğimi titreten bu eser , Türk edebiyatının en önemli yapıtlarından biri olarak kalacaktır.
Mutlaka okuyun , kaçırmayın!
İman yalnızca kalpte yaşanan bir Duygu değildir. İmanın dışa vurumları , tezahürleri vardır. İman ibadetlere yansır. Fedakarlık duygusuna yansır. Günahlardan kaçınma gücüne yansır. Tehlikelere karşı sağlam duruşa yansır. Zorluklar ve musibetler karşısında kuvvet olarak tezahür eder.