Kitap baştan sona sürükleyici ancak puntosunun küçük olması ve satır aralığının dar olması okuyucuyu yoruyor. 502 sayfalık bir roman. Normalde hızlı biter diye düşünmüştüm ama yukarda söylediğim sebeplerden dolayı beklediğimden geç bitirdim.
Kitap Zülfikar Bey’in etrafında gelişen olayları anlatıyor. Aşk, acı, evlat sevgisi, annelik babalık duygusu, vatan sevgisi, savaş gerçekleri gibi birçok şey buluyorsunuz kitapta.
Kitap kahramanın hayatını anlatırken Balkanlar’ın içyüzünü de gösteriyor. Makedonya halkının çilelerini, dağlara çıkan insanların davalarını, göçleri, göçlerin ardındaki sebepleri, Osmanlı’nın son durumunu... Birçok şeyi görüyor, birçok şeyden haberdar oluyorsunuz.
Kitabın sonlarına doğru Zülfikar Bey’i kırk köyün halkı gibi, Seyit Bey gibi, Duman gibi, Necip Ağa gibi, Tahir Ağa gibi, Zekeriya Çavuş gibi, Goran Kaptan gibi, Kara Ali gibi hatta çoban çocuk gibi seviyor okuyucu. Sonunda onlar gibi ağlıyor. Zülfikar Bey romanda olduğu gibi roman dışında da hayran bırakıyor kendine. Roman sonunda üzüldüm, gözlerim doldu, olayların içindeydim, İsmail’in boğazını sanki ben kestim de rahatladım.
Muhakkak okunması gereken bir kitap asla pişman olmazsınız.