136 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
“Kendini yakmayan bir öykü, okuyucusunun düşüncelerini aydınlatamayacağı gibi yüreğini de ısıtamaz…” söylemi ile okuyucusuna seslenen Zümrüt Kelebeği, adı kadar doğal ve katıksız hisleri kusursuz ve sade bir dille okuyucusuna sunuyor. Yaşamın içinden seçilen öyküler ise Anadolu’nun bütün renklerini zaman ve mekân düzleminde anlatmakla kalmıyor, okuyucuyu bir düş âlemine sürüklüyor. Betimlemeler ise her bir öyküde sizi en ön sırada bir seyirci kılmaya yetiyor. Öykülerin içeriği, zamana ve mekana seslenişi ise her okuyuşta her bir öykünün okuyucuda bıraktığı manayı derinleştirip farklılaştırıyor. Bu da duygu ve düşünce yüklü bir öykü kitabının defalarca okunabileceğini gösteriyor. Güzel bir alıntı size: "Belki de aşkı tarif etmeyeli hayli zaman olmuştu. İlk ışıktan, ilk duygudan ve ilk katreden bile eski idi aşk. O da yoktan var olmuştu. Öyle bir duyguya bürünmüştü ki! Âlemde ne var ne yok hepsini birbirine bağlayan aşk bir süre sonra sevgiye dönüşmüştü."
Zümrüt Kelebeği
Zümrüt KelebeğiOrhan Veli Alıcı · Alakarga Yayınları · 20148 okunma
“Kendini yakmayan bir öykü, okuyucusunun düşüncelerini aydınlatamayacağı gibi yüreğini de ısıtamaz…”
Reklam
Maziyi sual edip bu acı ve garip hâli düşündükçe yüreğinin derinliklerinde tarifsiz zelzeleler oldu… O anda uzak gezegenlerin birinde bir cenk başladı. Öyle bir cenkti ki Bilge Dede’nin âlemindeki savaşlar gibiydi.
İnsanın yarınını düşünmesi ve güvence altına alması serüveni, ilk hırsızlığı, kendi türünden ilk canlıyı ruhundan ayırması onun o bencilce hislerine dayanıyordu. Ve siyasal bir hayvan olduğunu gösteriyordu. Bu temel arayış ve varoluş gayesi, süreç içerisinde vazgeçilmez bir amaç olmuş, çağdan çağa değişen araçları kullanarak bu güne gelmişti…
Başını ellerinin arasına alıp “On iki!” dedi. Bu söylediğiyle aslında bir sayıdan daha da fazlasını kastetti. Ve düşünmeye devam etti. On iki ay, sema eyleyen on iki gezegen, on iki saat, on iki burç, on iki başak, on iki hizmetli, on iki havari, on iki imam, on iki yıldız…
Reklam
Bilge Dede’nin ruhu, bedeni terk edip başka bir âleme göç etti. Geride bıraktığı o cemali ise hâlâ gülümser gibiydi. Bu göçe gökyüzünün güzelliklerinden biri de eşlik etti. Gidip başka âlemlerde de geçmişin geleceğe, bir âlemin de başka bir âleme bağlı olduğunu anlatması için… Yoksa iş çığırından çıkardı. Âlem başka bir âleme, geçmiş ise geleceğe kast ederdi… Hâl böyle iken “Umut!” dedi yıldızların ardında bu sonsuzluğa gidişe acışan bir yürek…
Bazen seni bir zeytin tanesinin o karanlığında buluyorum, Bazen de bir kadeh şarabın o tılsımlı kokusunda... Kimi zaman da kadim bir seste işitiyorum seni... Sonra bir rüzgârın okşadığı eşsiz bir kır çiçeğinin o mat renginde görüyorum cemalini, Mistik zamanların kokusunu taşıyan her bir şaheserin o silueti bana hep seni hatırlatıyor…
“Ey nicedir tabiatı hâlden hâle sokan dağ meltemi! Şimdi bana dokunduktan sonra var git o güzel yâre de dokun. Dokun ki gönlüm rahat etsin, uzaklarda hâlâ onu düşündüğümü bilsin…”
Sayfa 118Kitabı okudu
Toprağı sıkıca tutan ulu bir ağacın gölgesinde soluklanan seyyahlar sır olup bir gölgede yittikleri an tekrar yürümeye devam ediyorum o yeşille örülü karanlık vadinin göğsüne doğru. Yürüdükçe başımı gökyüzüne çevirip dans eden o melekleri arıyorum. Yoklar… Seyyahlarla beraber onların da sır olup gittiklerini anlıyorum ve susuyorum. Sustukça korkuyorum. Korktukça da kendime geliyorum. Bir “düş” deyip tekrar gözlerimi kapadığımda geçmişi geleceğe anlatmaya meyleden o habercinin burnundan soluyan ve yüreği göğsüne sığmayan boz atını zaman ovasında hızla ileriye sürdüğünü görüyorum…
Sayfa 127Kitabı okudu
Reklam
“Boşuna dememişler…” “Demsiz Derviş yularsız eşeğe benzer!”
Belki de aşkı tarif etmeyeli hayli zaman olmuştu. İlk ışıktan, ilk duygudan ve ilk katreden bile eski idi aşk. O da yoktan var olmuştu. Öyle bir duyguya bürünmüştü ki! Âlemde ne var ne yok hepsini birbirine bağlayan aşk bir süre sonra sevgiye dönüşmüştü. Aşk ani düzlemin hırçın rüzgârı iken sevgi o rüzgârın kasıp kavurduğu tabiatta kalan daim bir duygu hâlini almıştı. Aşk, sahiplenme ve aidiyet hissi ile dönüşürken sevgi koruma düzleminde evrilmişti. Hâl böyle olunca da kimi aşk yok ederken kimi aşk da uzaktan sevmeye meyletti. Gün döndü, mevsim değişti, buzullar eriyip, okyanuslar taştıkça yüreği asırlık buzul çağından çıkan âdemoğlunun o hisleri boyut değiştirdi. Aşk sevgiye, sevgi de aşka karıştı diğer bütün zıt duygular gibi…
Sayfa 56 - Alakarga YayınlarıKitabı okudu
Bu duyguları hiçe sayan, doğrunun güçsüzlüğünden yararlanıp nice gönüle istila ile girmeye çalışan örgütlü bir oluşum olan “yalan” evvelden beri türlü politikalarla doğruyu yalnız bırakmamış mıydı?
Belki de en kadim halk doğayla kendini anlatmasını bilenlerdi...
Sayfa 10
20 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.