Zweig ile tanıştığım bu kitap bende yazarın diğer kitaplarını da -deli gibi- bir an önce okuma isteği uyandırdı. Çünkü bilinmeyen kadının hikayesi yüreğimi dağladı.
Öncelikle kitapla ilgili kafamda bütünleştiremediğim, beni düşündüren bazı yerler oldu. (Spoiler) Adam ve kadının ilk buluşmaları sonrasında seyahate çıkan adamın dönüşü ve kadını unutuşu ile ilgili somut bir anlatım olmaması hikayede kopukluğa yol açtı benim kafamda. Bunun dışında söz konusu bilinmeyen kadının mektubu adama göndermeden intihar ettiği canlanmıştı kafamda fakat mektup adama ulaştı. Sonu için daha etkili bir sahne beklemiştim kendi adıma, adamın bütün bunlara tepkisi çok sıradan ve sönüktü. Bütün bunlara rağmen hayran kaldım hikayeye ve Zweig'in kalemine. Son sözü okuduktan sonra 'Böyle bir aşk olabilir mi?' diye düşündüm. Karşılık beklemeden, küçücük bir kızın platonik aşkı olarak başlayan bu büyük aşk -türlü karşılaşmalarında ilginçliği ile- başkahraman bilinmeyen kadının aşkından kendisine kalan tek tesellisi,tek hayat bağı olan çocuğunu kaybetmesi ile açığa çıkardığı aşkını anlatan bu hikaye aşkın belki de en acı ve gerçek olacağına inanamadığımız türden bir olayı anlatıyor. Kitabın arkasında yazan yazarla ilgili ufak yazıyı okuyup yazarında bir çok kitap kahramanı gibi -benimde tanıştığım bilinmeyen kadın gibi- çektiği türlü sıkıntılar sonucu hayatını sonlandırmış olması da beni derinden etkiledi. Bu sayede okuduğum hikaye de bende daha fazla anlam kazandı.
Bence sizde benim gibi Bilinmeyen kadının mektubundan başlamak üzere Stefan Zweig'in bütün kitaplarını okuyun.