Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Aşkın Kirlibal

Aşkın Kirlibal
@A_kirlibal
Reklam
10 KASIM 1938 BAŞKOMUTANIN MİLLET KATINA YÜKSELİŞİ
Mareşal Cumhurbaşkanımız ve arkadaşları milli eğitim ve sağlık bütçesini her şeyin önüne koyucak kadar realisti. Dış politikada, henüz ateş ve barut kokan günlerde…
3 Mart 1924 HİLAFET NE OLDU?
…son Halife Abdülmecid Efendi’ye Millet Meclisi’nin kararıyla bu görevinin sona erdiği yurt dışına çıkarılacağını tebliğ ettiler. Halife’nin itirazı ve kalmakta diretmesi faydasızdı; bir kaç saat içinde Sirkeci Gar’ında alayiş olmaması için Çatalca’ya gönderdi ve orada bekletilen trene ilave edilen vagonla yurdu terk etti. Bir hafta içinde Osmanlı hanedanı üyeleri yeni şehzade ve sultanlar da aynı şekilde sürgün edildi.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Mehmet tahta oturduğu zaman “bütün valiler ve babasının vezirleri Halil Paşa ve İshak Paşa karşı tarafta ve uzakta duruyorlardı. …Sultan Mehmet kendi veziri Şahin’e sordu: “Babamın vezirleri neden uzakta duruyorlar, onları çağır ve Halil’e eski yerini almasını söyle, İshak’ta Anadolu beylerbeyi ve ayanı ile Bursa’ya giderek babamın nâşını gömsün . Anadolu vilayetinin idaresine de nezaret etsin. Vezirler Padişah’ın bu sözlerini duyunca hemen koşarak veçhile elini öptüler, bu suretle Halil başvezir oldu.”
Hristiyan dünyasının, Avrupa’nın Güney-doğusunda ve İstanbul’u Osmanlılar’dan kurtarmak için en müsait ve ümitli saydığı bir anda yaptığı müşterek gayret, Varna önünde tam bir bozgunla neticelendi. Bu meydan Muhaberesini ancak geçici bir hadise sayanlara karşı onu, Doğu Avrupa tarihinin bir dönem noktası olarak görenlere hak vermek lazımdır. Pall’e göre Varna, Bizans’ın sonu olmuştur. İstanbul’un mukadderatı orada o tarihte taayyün etmiştir. Keza bu harp “Balkanlar’da beş asır sürecek olan Türk hakimiyetini teyit etmiştir.”
Reklam
“Küçük çocuklar gibi olmazsanız, Göklerin Egemenliği’ne asla giremezsiniz.”
“Göze göz, dişe diş”dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin.
Erkek sevdiği zaman arzu yoktur; arzuladığı zaman ise, aşk yoktur.
Muhafazakarlık, hızla değişen koşullara uyum sağlamak istemeyen tembel zihinler için her zaman hoş karşılan bir mazerettir.
Reklam
Aslında unutmak ; artık acıyı hissetmemektir. Çünkü yapılanları zihinsel olarak unutmak fizik kurlarına göre mümkün değildir.
Eskiden tüm dünyayı sevgiyle kucaklayacak yüreğe sahip, her adımda cenneti ayağının dibinde gören, zengin duygularla dolaşıp duran ben, artık aynı kişi değil miyim? Bu yürek şimdi ölmüş durumda, artık ondan dışarıya yansıyan hiç bir coşku yok, gözyaşlarım kurudu, artık beni canlandıran gözyaşlarımın ferahlatmadığı düşüncelerim kaşlarımın endişeyle çatılmasına neden oluyor.
—Buna sakın gülme. Wilhelm, mutluysak, nedeni hayalet gölgeler değil mi?
Sayfa 37
“1915 yılındaki tehcir esnasında toplam olarak 8-9 veya 10 bin civarında Ermeni’nin eşkıya saldırıları sonucu öldürüldüğü görülüyor. Bu rakam Osmanlı belgelerinden elde edilen kesin sayı olup, bunun dışında bir öldürülme kaydına rastlanılmıyor.”
Tehcire Tabi Tutulan Ermeniler’in Yeni İskan Bölgelerine Nakli
Amerika’nın Mersin Konsolosu Edward Natan, 30 Ağustos 1915’te Büyükelçi Hanry Morgenthau’a gönderdirdiği raporda, Tarsus’tan Adana’ya kadar bütün hat güzergahının Ermeniler’le dolu olduğunu ve Adana’dan itibaren bilet alarak trenle seyahat ettiklerini, kalabalık yüzünden sefalet ve çektikleri zahmete rağmen hükümetin bu işi son derece intizamlı bir şekilde idare etmekte olduğunu, şiddetle ve intizamsızlığa yer vermediğini, göçmelere yeteri kadar bilet sağladığını, muhtaç olanlara yardımda bulunduğunu belirtmiştir.
Reklam
İstanbul’da “Otuz bir Mart Vaksa’sının çıkmasının ertesi günü, Adana’da Ermeniler de Müslümanları katletmeye başladılar. Olay her zaman olduğu gibi Avrupa’ya, “Ermeniler öldürülüyor” şeklinde intikal ettirildiğinden, İttihatçılar telaşa düştüler. Bunun üzerine Adana Valiliği’ne gönderilen Cemal Paşa, Avrupa’ya hoş görünmek için Ermeni çerelerine dokunmayarak, kurduğu Divan-ı Harp’te 47 Müslüman ve buna karşılık ancak bir Ermeni’yi idama mahkum ettirdi.
Fakat hayat mucizeleri sevse de, gerçek mucizeler konusunda cimri davranır.
Suphi Paşa, Zaferden sonra Ankara’ya geldi. Gazi geziye çıkıyordu. İstasyonda karşılaştılar. Mustafa Kemal sordu: “ Paşam, niçin Hilafet Ordusu’ndaki kumandanlığı kabul ettiniz? “ Suphi Paşa şu yanıtı vermişti: “ Size yenilmek için, Paşam. “
Mustafa Kemal’i Ağlarken Gördüm
Mustafa Kemal içini çekerek: “ Ah, Selanik, seni bir daha Türk olarak görecek miyim? “ Dedi. Baktım, ağlıyordu. O altın sarısı saçlarını okşadım. Yatıştırmaya çalıştım. Ben, Mustafa Kemal’in bütün ortak hayatımız boyunca, böylesine üzüntülü olduğunu görmedim, diyebilirim.
Toplantıda pek az konuşmuş, yalnız bir soru sormuştum: “Sultan Hamit’i , Meşrutiyete dönemeye zorladık, kabul ettirdik. Peki sonra ne olucak, ne yapacağız ?” “ Sonrası kolay .” Deyip geçivermişlerdi. Kolay olan neydi? Bunu açıklama gereğini duymamışlardı . Sonra Genel Merkez üyelerine her konuda egemen ve önder niteliğini taşıyan bir kimseyi de ne yalan söyleyeyim, görmemiştim. ..... Bu satırları yazarken, şu konuyu bütün içtenliğimle belirtmek isterim ki, Türk yurdunun kuruluşu için açılan Milli Mücadele’nin daha ilk aşamasında Amasya Görüşmeleri’nde, Erzurum ve Sivas Kongreler’inde ; o gerçek bir önder olarak ortaya atılan bir Mustafa Kemal’i, o toplulukta görmek mümkün değildi. Hatta iddia edebilirim ki, Mustafa Kemal’e benzeyen kimse de yoktu.
Mustafa Kemal’in, Türk Tarih Kurumu’nu kurmasının en büyük nedenini bu soylu düşüncede aramalıdır. Türk ulusunun soyluluğuna, büyüklüğüne bütün Türklerin inanmasını ve bunu övünçle savunmasını hayatı boyunca amaç edinmiştir. Ulusuna: “Ne mutlu Türküm diyene ! “ Diye seslendiği zaman, buna bütün varlığı ve içtenliğiyle inanmıştı.
Sayfa 120Kitabı okudu
Reklam
^^Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini Elbet bulunur kurtaracak bahtı kara mâderini.^^ Düşman İzmir’e çoktan çıkmış, vatanın bağrına hançerini dayamıştı. Fakat onu kurtaracak Türk bulunmuştu. Bu büyük Türk, benim aziz arkadaşım Atatürk’tü.
“Kendinizi yönetmeyi öğrenin,” diyodu Raçinski öğrencilerine . “Bu işin ehli olun; kalbinizin, duygularınızın ve arzularınızın dizginlerini iyi tutun. Bağımlılıklardan uzak durun. Her çeşit bağımlılık, ruhsal kölelik getirir. Kimseye ve hiçbir şeye köle olmayın.
Sayfa 40 - KoridotKitabı okudu
“Yakmaktan korkmayın.” Çevrenizdeki her yer aydınlanana kadar kendiniz yanın ve etrafınızdakileri tutuşturun. Ama bu yolda hızlı bir başarı beklemeyin. Sizleri onaylamak veya sizlere sempati duymak yerine alay edebilirler. Şan ve şeref yerine lanet ve nefret kazanabilirsiniz. Yardım etmek yerine gizli entrikalar kurabilir veya açıkça sizinle mücadele edebilirler. Onlara, yüzlerce, binlerce karanlık güç sizin aydınlık işlerinizi söndürecektir. Ama siz yakın! Yanın ve yakın!”
Sayfa 190 - İndigoKitabı okudu
Şehir sakinleri, politikacılar, bilimciler, basın ve sanat mensuplarına hitap ederek ; “ Beyler ! Ne zaman körebe oynamayı bırakacaksınız? Milliyetçilikten, vatan sevgisinden, kültüre hizmetlerinizden dem vuruyorsunuz. Peki, halk için vatanınız için, kültür için ne yapıyorsunuz? Kimisi zalimce utanmadan ‘değerli vatanlarını’ soyuyor. Kimi devlet dairelerinde ve editör koltuğunda çalışanı, kimisi de üniversitelerde ve okullarda memurculuk oynuyor. Ve ‘sevgili halkalarının ‘ milyonları çürüyor, yozlaşıyor, içerek kendini mahvediyor, sakinleşiyor. Geç kalmadan ülkenizi ve halkınızı kurtarın. Halk kitlelerine inin. Onları iyileştirin, öğretin, eğitin. “
Sayfa 144Kitabı okudu
Öğrencilerinize yüksekokulların birer diploma fabrikası olmadığını söyleyin. Yüksekokullar canlı mumların üretildiği bir fabrika, tüm ülkenin zihinsel ve ahlaki aydınlanmasının merkez istasyonlarıdır.
Sayfa 109 - İndigoKitabı okudu