"Ayrıkvadi'ye çok gittin mi?" dedi Frodo.
"Gittim," dedi Yolgezer. "Bir zamanlar orada yaşardım, şimdi de fırsat buldukça giderim. Gönlüm orada; fakat Elrond'un güzel evinde bile olsa, huzur içinde oturmak yazılmamış benim yazgıma."
“Gandalf’a danışmalısın. Neden kaçtığını bilmiyorum, o yüzden peşindekilerin hangi vasıtalarla üzerine saldıracaklarını da bilemem. Bunları Gandalf’ın bilmesi icap eder. Herhalde Shire’dan ayrılmadan önce onu göreceksiniz, değil mi?”
“Umarım. Beni huzursuz eden şeylerden biri de bu ama. Kaç gündür Gandalf’ı bekliyordum. En geç iki gün önce Hobitköy’e gelmiş olacaktı; fakat görünmedi bile. Şimdi ben de ne oldu diye merak içindeyim. Onu beklesem mi?”
Gildor bir an için sessiz kaldı. “Bu haberi beğenmedim,” dedi sonunda. “Gandalf’ın geç kalması iyiye alamet değil. Fakat ne derler; ‘Büyücülerin işine karışma; ince iş yapar, çabuk kızarlar.’ Tercih senin. Ya gideceksin, ya bekleyeceksin.”
“Aynı zamanda şöyle de derler,” diye cevapladı Frodo: “Akıl danışmaya elflere gitme; hem evet, hem hayır derler.”
“Yaşayanların birçoğu ölümü hak ediyor. Ve ölenlerin bir kısmı da yaşamayı hak ediyor. Yaşamı onlara verebilir misin? O halde hak, hukuk adına ölüm buyurmakta çok acele etme. Çünkü en bilge olanlar bile her şeyin sonunu göremez.”
“Eh, hırsız efendi! Kokunu alıyor ve havanı hissediyorum. Nefesinin sesini duyuyorum. Gel yanıma! Yine bir şeyler al, burada fazla fazla var’”
Ama Bilbo ejderha irfanı bakımından o kadar da cahil değildi ve Smaug onu yanına bu kadar kolay çekebileceğini sanıyorsa, bu onu hayal kırıklığına uğratırdı. “Teşekkür ederim, almayayım, Ey Heybetli Smaug!”