Sahra

Otoriter öğretmenler, öğrencilerle, öğrenciler adına ve öğrenciler hakkında konuşurlar. Hatasızlıklarından ve söyledikleri şeylerin gerçekliğinden emin bir şekilde sürekli konuşan onlardır. Öğrencilerle birlikte konuştuklarında bile sanki onlara bir lütufta bulunuyorlarmış gibi, kendi seslerinin öneminin ve gücünün altını çizerler.
Sayfa 137 - Yordam YayıneviKitabı okudu
Reklam
Lise öğretmenlerime gelsin.
Eğitimcilerin yaptıkları ve onları pek de mütevazı kılmayan aşırı bir özsaygıdan kaynaklanan hatalardan biri, öğrencilerin davranışları nedeniyle incinmek, herhangi birinin onlardan şüphe duyabileceğini kabul edememektir."
Sayfa 131 - Yordam YayıneviKitabı okudu
"Hoşgörü gösterme eylemi, sınırların konulabildiği, saygı gösterilmesi gereken ilkelerin olduğu bir iklim gerektirir. Hoşgörünün tahammül edilemeyecek olanla bir arada yaşamakla aynı şey olmamasının nedeni budur. Yetkinin suistimal edildiği otoriter ya da özgürlüğün sınırlanmadığı keyfi bir rejimde hoşgörülü olmayı öğrenmek pek de kolay değildir. Hoşgörü; saygı, disiplin ve etik gerektirir. Cinsiyetçi, ırkçı ve sınıfsal önyargılarla dolu otoriter bir kişi, bu önyargılarını aşmadan hoşgörülü olamaz. Bağnaz bir kişinin pratiğiyle çelişen ilerici söyleminin aslında yanlış bir söylem olmasının nedini budur. Bilimciliğe sahip çıkanların aynı ölçüde hoşgörüsüz olmalarının nedeni de budur. çünkü sadece bilimin kesinlik üretebileceğine inandıklarından bilimi, dışında kalan hiçbir şeyin anlam ifade etmediği nihai gerçek olarak görürler. Kendilerini bilimciliğe kaptırmış olanlar hoşgörülü olamazlar, ama bu gerçek bilimi itibarsızlaştırmamalıdır."
Sayfa 107 - Yordam YayıneviKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Çok zor bir kavram hoşgörü
Başlangıç düzeyinde hoşgörü neredeyse bir lütufmuş, hoşgörü göstermek bir kişinin karşıtının pek de arzu edilmeyen varlığını kibarca, düşünceli bir şekilde kabul etmesiymiş, tiksindirici görülebilecek bir bir arada yaşama imkan vermenin medeni bir yoluymuş gibi gözükür. Ancak bu hoşgörü değil, ikiyüzlülüktür. İkiyüzlülük bir kusur, bir alçalmadır; hoşgörü ise bir erdem. Bu yüzden hoşgörüyü yaşıyorsam, onu kabul etmem gerekir. Onu öncelikle, kulağa inandırıcı gelmese de, tarihsel varlığımla, sonra demokratik siyasi tercihimle beni tutarlı kılan bir şey olarak tecrübe etmem gerekir. Hoşgörülü olmayı, farklı olanla birlikte yaşamayı temel bir ilke olarak tecrübe etmeden bir insanın nasıl demokrat olabileceğini anlayamıyorum.
Sayfa 106 - Yordam YayıneviKitabı okudu
Bu bir karantina alıntısıdır.
Zaman artık benim için bir vampire dönüşüyor ve günbegün kanımdaki hayat enerjisini emiyor.
Reklam
işçiler ve bakanlar, emekçiler ve yüksek makam sahipleri ...
"Sendika'nın avukatlarına makul zamlar yapabiliriz; sadece altmış kişi kadarlar. Aynısını öğretmenler için yapamayız, 20 bin öğretmen var. Hayır, bu bir argüman değildir. Öncelikle öğretmenlerin önemli olup olmadıklarını bilmek istiyorum. Maaşlarının yetersiz olup olmadığını, görevlerinin vazgeçilmez olup olmadığını bilmek istiyorum."
Sayfa 95 - Yordam YayıneviKitabı okudu
Şüphesiz
"Eğer çalışmayı neredeyse her zaman bir yük olarak görmeseydik, eğer okumak acı bir yükümlülük olmasaydı, eğer aksine, çalışmak ve okumak dünyada daha iyi hareket etmek için ihtiyacımız olan bir bilgi kaynağı olduğu kadar, bir zevk ve mutluluk kaynağı da olsaydı, eğitimimizin niteliğine ilişkin göstergelerimiz daha iyi olurdu."
Sayfa 81 - Yordam YayıneviKitabı okudu
Zorunlu tutulduğumuz birçok seminer buna dahil.
"...Tüm bunlar açısından ironik olan şey, zaman zaman öğretim paketlerini ayrıntılarla şişiren bu uzmanların, öğretim paketlerini (Materyallerine 'paket'demeseler de) esas hedeflerinin öğretmen adaylarını eleştirel, cüretkar ve yaratıcı kılmak olduğunu iddia ederek materyallerini açık bir şekilde övmeleridir. Bu tür bir beklentinin gülünçlüğüyse, tam da dile getirilen hedefle bizatihi bu paketler tarafından köleleştirilmiş, öğretmen kılavuzları tarafından evcilleştirilmiş ve yaratma maceraları sınırlandırılmış öğretmenlerin edilgen davranışları arasındaki şaşırtıcı çelişkide yatar. Öğretmenlerin ve okulların özerklikleri sınırlanarak, önceden hazırlanmış pratiğin vaadi olarak özgür, eleştirel ve yaratıcı çocukların yetiştirilmesi engellenir."
Sayfa 57 - Yordam YayıneviKitabı okudu
Umberto Eco'dan. Bana kalırsa her şey hayal ürünü. Bir tasavvur meselesi.
Karşımda duran adam gerçekten var mı? Yoksa hayal gücümün bir ürünü mü?
Halbuki ne güzeldi Marquez'in Macondo halkı. Hiç böyle değillerdi.
İşte bizim eczaneye gelen eski başvekil de ancak sadrazamlıktan indikten sonra sevimli olmaya yüz tutmuş bu çeşit bir adamcağızdır. Fazla konuşmaz. Enjektör kaynayıncaya kadar biraz oturur, büyük küçük herkese hatır sorar. Sade eski meclis reisine, emekli miralaya, sefirikebire, eczacıya değil, hakire bile, kalfa Recep'e, aspirin almaya gelen arabacı İbrahim Çavuş'a bile. İçimizden "Aşk olsun yahu." deriz. "Ne alçak gönüllü adam. Bak, bir bir hepimizin gönlünü aldı." Halbuki Hacı Bey de geldiğinde herkesle konulur, şakalaşır. Hiçbirimizin aklına Hacı Bey' i bu alçakgönüllüğünden ötürü övmek gelmez. Böyledir işte dünya.
Reklam
Saygıya bakar mısınız...
Atatürk bize "Oturun." dedi. Yok, hayır bize değil de hocamıza "Otursunlar efendim." dedi. Hoca da bize dönüp, "Oturun." dedi.
Sayfa 49 - YKYKitabı okudu
Ben kendi işime bakıyorum da, hep yalındayız. İşin aslına varmak için az çok çabamız var. Çabayı çoğaltalım da varsın gidemeyelim. Ben çabasızlığımdan yakınıyorum.
Gelin şöyle bir meclis kuralım
... Hatta acaba "Hayat değiş tokuşu" nasıl olur? Öyle ya, sorunlarınız zaaflarınızdan kaynaklanıyorsa bir başkasının öyle zaafları olmadığı için sizin hayatınızdaki sorunları daha kolay çözebilecektir. Karşılığında siz de bir süreliğine onun hayatına bakacaksınız tabii. Canınız sıkılınca geri vereceksiniz yine hayatı veya değişim ilkesine yeni insanlar soracaksınız. Neşenizi bulacaksınız. ... Hatta ev gibi olan hayatlar sonra da "devremülk" olabilse... Aynı hayatı birkaç kişi toplanıp yaşasanız. Öyle tartışa tartışa, beraber karar vererek mesela. İnsanın kendinde canı sıkılıyor sadece kendisiyle! Keşke birileri daha olsa insanın içinde. Akıl danışabileceği, kritik zamanlarda kendini şöyle masanın üstüne koyup "Ben şimdi ne yapacağız?" diye tartışabileceği...
fikir katliamına dur de :D !1!!!!1!
"Fikir narindir." der bir reklam ajansının başkanı olan Charles Brower. "Bir azar ya da hor görmeyle öldürülebilir; doğru adamın ağzından çıkacak bir bir alay ya da suratında belirecek bir kaş çatışla ölüp gidebilir." Sanırım birçok kişinin fikir yoksunu gözükme nedeni de bu. O kadar çok alay ve azarla karşılaşıyorlar ve o kadar fazla çatık kaş görüyorlar ki. Üstelik bir de işe yaramadıkları söylenip duruyor, onlar da bir daha fikir üretmeyi denemiyorlar bile.
Nuri Efendi sanırım Momo'daki Hora Usta
Nuri Efendi bana hiç iş vermez, verdiği işin de behemehal yapılmasını istemezdi. Aceleye lüzum yoktu. O, zamanın sahibi idi. Ona istediği gibi tasarruf eder, yanındakilere de çok az bu fırsatı tanırdı.
93 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.