Ey dağların dertlerini dinleyen rüzgar!
Benim artık yalnız sana itimadım var.
Gelmiş gibi uzaktaki bir seyyareden,
Yabancısıyım bu gürültü dünyasına ben.
Etrafımın sözlerine aklım ermedi.
Etrafım da bana asla kulak vermedi.
Senelerden beri hâlâ anlaşamadık,
Ben de kestim anlaşmaktan ümidi artık.
Gözlerimde hakikati sezen bir nurla
Etrafımı süzüyorum biraz gururla.
"Akıl iki çeşittir: Birincisi, kazanılan akıldır... Sen onu mektepte çocuk nasıl öğrenirse öyle öğrenirsin... Öbür Aklın kaynağı ise candadır... Sen çeşmeyi gönlünde ara!"
Düşünce ne tuhaftı aslında:
Anlar akıp gider, yürekler katılaşır, bedenler yaşlanır, yeminler unutulur ve en güçlü inançlar bile sarısılırken, yalandan ibaret olan bir fotoğraf hiç değişmeden kalabiliyordu, sonsuz bir sadakatle.
Sumru: Acaba gelecek 25 yılda neler olacak bu ülkede?
Ahmet: Söyleyeyim. Olacak olanları mı, olmasını istediklerimi mi?
Sumru: Bu hangi filmden?
Ahmet: Henüz çekilmemiş bir filmden.
25 yıl sonra biz seninle belki yine Benusen'de surlara çıkarız. Ama biraz yaşlanmış oluruz. Senle beraber bütün Karadeniz'in etrafını bisikletle dolanırız.
Batum'da çapa içer Gürcü şarkılar dinleriz.
Sovim'de Mayakovsky'nin evine götürüm seni. Yaltalı Dr.Chekov'dan öyküler okuruz.
Varna'da "karşı kıyıdan sesleniyorum, sesimi işitiyor musun Mehmet Mehmet?" deyip Nazım'ı yâd ederiz. Sonra gözümüzü kapatırız, haritayı açarız, parmağımızı koyarız bir noktaya, derim yürü. Dünya haritasına. Sonra ben belki politikaya atılırım. Ama sadece ulaştırma bakanı olurum, ha. Bütün ülkeyi demir yolları ile döşerim. Sadece Batı'dan Doğu'ya değil, Doğu'dan Karadeniz'e, Karadeniz'den Akdeniz'e uzun uzun demir yolları yaparım.
Sonra, her bölgede yok olmakta olan diller ve kültürlerle ilgili enstitüler kurulmuş olur.
Sonra, sonra belki her şey değişmiş olur.
Sonra çalışma saatleri 5 saat olur.
Sonra 30 yıldır bu içinde bulunduğumuz çatışma ortamı ile ilgili hakikatleri araştırma komisyonları kurulmuş olur.
Sonra...
Ne çok sonra var, değil mi?