Normalde çok fazla tasvir beni sıkar. Bu romandaki tasvirler beni hic sıkmadigi gbi alip o ana, o mekana götürdü sanki. Sanki yazar romanda gecen tüm semtleri, sokaklari adım adım gezmiş hatta oralarda yaşamış gbi. Ayni durum bir diger romani Gırnatacı’da da var. Genel olarak ilk roman olan Gırnatacı daha cok sevilmis. Nedendir bilmem beni de Çellocu daha bir aldı götürdü. İnsanin icine düşen süphe nasil da yakiyor hem kendini hem etrafini.Hangimiz benzerlerini yaşamadik ki?
Yazarin eline, yüreğine sağlık...