Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Betül FIRAT

Vızıldıyorlar hepsini bana. Dayanamıyorum artık. Yeter demek istiyorum. Bana vızıldamasınlar, diye haykırdı adam. Başını ellerinin arasına almış ve kafasını saklar gibi gömmüştü elleri arasına. Ahali homurdanmaya başladı. İyice keyifleri kaçmıştı. - Bitmedi… Tabii yaptıklarınız. Yediğiniz naneler bini geçti. Hepsinin cezasını çekeceksiniz, hepsinin. Bırakın artık zulmü, bırakın artık eziyeti. Güçlünün hakkı mı her şey sanki? Bırakın o zaman güçlü olmayı, diye yalvaran bir sesle konuşuyordu adam. Çıt çıkmıyordu ahalide artık. Herkes kendi içinde kendi düşüncesine daldı.
Reklam
İçindekiler BU SON OLSUN DENEY KAYIP YILDIZ KÖTÜLÜK TOHUMLARI SUÇLU İKİ YÜZ SİNYAL ECNEBİ VIZILDAMALAR AY IŞIĞINDA HİKÂYELER
BAŞKA BİR HAYAT Gözlerini açtığında başka bir dünyada uyanmanın hissiyle şaşkın şakın etrafına bakınıyordu Gerardo. Hemen kalkamadı ayağa. Sonra kablolarla bir yere bağlı olduğunu anladı. Önce nerde olduğunu ve neden bağlı olduğunu çözmeye çalıştı. Etrafı boş araziydi ve bulunduğu tepenin aşağısında birkaç evden duman tütüyordu. Aslında önceden burada yaşamış da sonradan yabancılaşmış gibi bir histi onunki. Yanına gelen giden biri de yoktu. Farklı hissediyordu ve nedense hemen aklına gelmişti; vücuduna bakmak. Ayakuçlarından süzmeye başladı kendini. Neydi şu anda, neye benziyordu hiçbir fikri yoktu. Yarısı mekanik, yarısı deri gibi duruyordu.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Sen benim kim olduğumu bilmezsin. Ateş gibi yere yakınım ama yakmam. Su gibi berrağım ama ıslatmam. Bazen havaidir ruhum, yerimde durmam. Ben bazen buradayım, bazen görünmem. Parçalanırım az biraz, ufalanırım kum gibi. Her bir tanem parlar ama güneşte cam gibi. Ben bir kayayım çarparsan düşersin, ben bir yamacım sendelersen kayarsın. Güneşin doğduğu yerdir evim, iklimlere göredir yerim. Ben kıymet bilene yurt olurum, bilmeyene ömür emanet edemem. Ben diyorum ya ne yerdeyim ne gökteyim. Sadece garip bir seherde asılı ruhum.
Nehirler, göller, denizler ve okyanuslar birden kızıla boyandı o an. Gökyüzü koca bir karabulutu andırıyordu. Dünyanın sonunun geldiğini düşündü, dünya üzerinde yaşayan tüm canlılar. Hepsi birden dikkat kesildi ve durdu hayat bir anlığına. Yeryüzünde yaprak kımıldamıyor, gökyüzünde tek bir canlı bile uçmuyordu. Sonra birden gökyüzü hareketlendi. Gökten düşen cisimleri ise kimse görmemişti. Bir ışık gibi göğü delip düşmüşlerdi ardı arkasına. Yeryüzüne indiklerinde dünya eski haline döndü. Bütün sular yine mavi, gökyüzü yine beyaz bulutlu ve maviydi. Dünya bir anlam verememişti bu olanlara ama kısa sürede unutuldu bu değişiklik.
Reklam
“Siz ne yapıyorsunuz?” diye sesimi yükseltmiş olacağım ki hepsi birden bana baktı. Adnan Komiser de gayet sakin bir şekilde “Beyefendinin telefonunda öldürülen kadınların çekilmiş fotoğrafları var ve bunu beraber yapmış olabilirler.” dedi. Şaşkınlıktan ne diyeceğimizi bilemez halde etrafımıza bakındık. “O telefonu Cesare getirdi size. Kendi yapmış olsa ayağıyla buraya gelir mi?” diye sordum. Adnan Komiser yine hiç istifini bozmadan; “Anlayacağız Müberra Hanım ama her ihtimali değerlendirmemiz lazım. Biz de işimizi yapıyoruz. Siz en iyisi avukatınızla görüşün.” dedi. “Sizin katilleri yakalamanız gerekli.” diye yine hiddetli bir şekilde söylemiştim. Adnan Komiser bu sefer sakinliğini koruyamadı ve; “İsterseniz sizi de alalım.” dedi.
Evet, artık bir veliahttı vardı. Hem her şeyi öğretebileceği bir öğrenci hem çok iyi bir dost hem de iyi bir hayat arkadaşı kazanmıştı. Siyah tuvalini değiştiremeyecek olsa da hayatı renk kazanmıştı artık. Kıyafetlerine, ev dekorasyonuna ve tüm hayatına yansımıştı bu durum. Siyah hayatında her zaman farklı bir yer tutacaktı. Yaptığı serginin adını ‘Bazıları siyah sever.’ koymuştu ama bu içinin siyahlığından değil Venüs’ün kendisi gibi içi kararmış bir adamı sevmesinden kaynaklanıyordu.
İnce saz, ince söz bölümünden: Kaç kere terk ettim içimden, kaç kere geri döndüm bilinmez; son defa affedip terk ediyorum seni yine içimden. Yine değişmiş mevsim, dönmüş gün; kaç kere bahar oldu bilinmez. Ben yine çiçek açıyorum içimden.
Derdim değilsin dedi. Derdin benim dedim. Dert etme dedi. Dert etmezsem olmaz ki dedim. Dert olma dedi. Baştan aşağı derdim dedim. Derdim olma dedi. Derdin olmazsam sevemezsin ki dedim. Ben derdimi severim dedi ve güldü. Dert değil dedim...
Uzay sabretmişti. Vazgeçmemişti araştırmaktan. Hayal kırıklığına uğrasa bile her defasında araştırmaya devam etmişti. Bir yola baş koymuş ve sonunda başarmıştı... Uzay'ın Kayıp Gezegegeni, İnci Yılmaz Şimşek Göl kitap yayıncılık
Reklam
Bunca çok öyküyü, keyfimden yazmadım, zorda kaldı- ğımdan yazdım. Yazdığım öyküler üçbini geçmiştir. Bu bir dünya rekorudur. Salt öykü mü? Yusuf Ziya Ortaç «Sen bir rotatifsin! derdi. Hayır, hiçbir rotatif bu zora elli yıl dayanamazdı. Buna dayansa dayansa ancak yazar - ama Türk yazarı - dayanabilir. Ben de pek dayandım sayılmam - ya, üç kez bozulup kırılıp tekledim: Böbrekten, yürekten, beyinden (inme)...
Yerinde tespit
Hani şu evleri, yayınevlerini, basımevlerini basıp kitap arıyorlar, kitap topluyorlar ya, ben işte bu kitap baskınla- rından yanayım. Zamanımızda kitap da, eroin gibi, gizli randevuevlerindeki kadınlar, kaçak silah gibi oldu, aynı düzeyde. Tam onüç yüzyıl önce Nasrettin Hoca'mız keha- net gösterip bugünleri söylemiş bize: Bu köyde taşları bağ- layıp köpekleri salmışlar... Neden kitap baskınlarından ya- na olduğumu söyleyeyim: Elimden gelse, bizleri yönetenle- rin evlerine baskın verir, evlerinde kitap olup olmadığına bakardım. Kalıbımı basarım, çoğunun, pekçoğunun evinde, renkli TV, video, onbeşinci Lui biçeminin suyunun suyu taklidi koltuklar, arabesk müzik kasetleri, hatta porno fo- tograf albüm ve dergileri vardır, ama kitap yoktur; olsa da işte o biçim kitaplar, ya vitrin raflarını süslesin diye, ya kafayı tütsülesin diye... Sorun bunlara: Evlerinde bir klasik müzik plağı var mı? Bir röprodüksiyon resim albü- mü olsun var mı? Yaşamları boyunca kendiliklerinden bi- kez olsun bir klasik müzik konserine gitmişler midir? Pa- rayla bilet alıp bir tiyatroya gitmişler midir? Bunlar ve eş- leri Avrupalara, Amerikalara gidince ne yaparlar, dersi- niz? Müzeleri, sanat galerilerini mi gezerler? Kitaplıklara, kitapçılara mi giderler? Konserlere, konferanslara mi gi- derler? Hayır, hiçbirine! Nereye gittiklerini, hayır, gittik- lerini değil, nerelere koştuklarını söyleyeyim: Süpermarket- lere... Beleşten kazanılmış paraları varsa, onu da kuruşu kuruşuna hesaplayarak, gece kulüplerine, eğlence yerleri- ne de giderler, kültür edinmek için... Oralara da yaşamak için değil, ağızlarının suyu akarak seyretmek için....
Uyuduğunuz zaman her zaman aynı rüyayı görseniz, sonu da aynı olsa ne yapardınız? Belirli zamanlarda ortaya çıkan Siyah Şapkalı Adam ne yapmak istiyordu? Müberra'nın hissettiği keskin koku ne anlama geliyordu? Müberra'nın yanağındaki yaranın anlamı neydi? Öldürülen kadınların ortak özelliği neydi? Yetiştirme yurdundaki resimler neyi ifade ediyordu? El yazması kağıdın sırrı neydi? Tüm bu soruların cevabını merak ediyorsanız bu kitabı okumalısınız. Ahmet Bilgehan ARIKAN şimdiye kadar okuduğunuz polisiye kitapları bir kenara bırakın. Siyah Şapkalı Adam son derece iyi kurgulanmış, zekice işlenmiş olay örgüsü ile sizi bambaşka bir okuma deneyimine davet ediyor. Açıkçası Betül Fırat in kolemine hayran kalmamak mümkün değil. Yazar İnci Yılmaz Şimşek Siyah Beyaz Yayınları ile birlikte bu iki eser D&R, Remzi, İnkılap, Dost gibi seçkin kitabevlerinde
Bazen yaşamı anlamıyor insan. Her zaman bir tantana ve yaşama tutunma arayışıyla geçiyor. Bir yere kadar hayatın değerini anlamıyor belki de insan. Yaşıyorken ne varsa yapmalıydı belki de yarını umursamadan. (S:141)
60 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.