Kendi hedefime varmak istiyorum, kendi yolumda ilerliyorum; tereddüt edenlerin ve ağırdan alanların üzerinden atlayacağım. Benim yolum, onların batışı olsun.
Mısır papirüsleri, 8. yüzyıldan itibaren, yem satışı gibi sıradan günlük işlemlerin bile yazılı olarak belgelendiğini kanıtlayan açık bir dile sahiptir. Böyle bir durumu, o dönem Avrupası için düşünmek mümkün değil.
Modernitenin, totaliter ideolojileri, sömürgeciliği ve soykırımı beraberinde getirmesi ve 20. yüzyılı dünya tarihinin en kanlı yüzyılı yapması da saklanmaktadır.
Tarihe farklı bir açıdan bakmak isteyenlere öneri kitap. Doğrusu yabancı birisinin gözünden Osmanlı’yı veyahut diğer türk müslüman
devletlerini okumak farklı bir bakış açısı sunuyor.
Tarafsız bir şekilde ele alındığı kanısındayım ben. Yeri geldi eleştirilerinide yaptı. Ancak belli bir kesime göre yanlı tarihçiler varsa aramızda biraz onları
Özellikle Arap ülkelerindeki Müslümanlar, Batı kültürünü benimserken, on yıllardan beri onların arasında yaşayan Batılıların Arap kültürüne ait bazı yönleri nadiren benimsediğini not etmek herhalde ilginç olacaktır.
Dünyayı fethetmek ve yerli halklara Batılı tarzda nasıl yaşamaları gerektiğini öğretmek, Rudyard Kipling’in de pek mükemmel şekilde yazmış olduğu gibi “beyaz adamın yükü”ydü.
Hindistan’a saldırmış olmakla birlikte hiçbir zaman kalıcı bir devlet kuramamış olan atası Timur’un aksine, Babür’ün alt kıtadaki devleti varlığını yüzyıllar boyunca devam ettirdi.
İsmail’in talihsizliği bu davet çalışmalarının devam ettiği 1510’lu yıllarda Osmanlı tahtında “amansız” anlamına gelen Yavuz lakabını taşıyan I. Selim’in olmasıydı.
Osmanlıların Ortodoks Hristiyanlarına verdiği özgürlük, bizans topraklarını on yıllar boyunca harap ve talan eden, yüzyıl öncesinin Latin Haçlılarının davranışı ile büyük ölçüde tezat teşkil ediyordu.