Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tuba Hoca

Mülteci
her yabancı kişi başka bir ülkede kalma hakkına sahiptir. “Barışçıl hareket ettiği sürece", düşmanca muamele görmeden orada kalabilir. Kant'a göre, hiç kimsenin “dünyanın bir yerinde bulunmaya, bir diğerinden daha fazla hakkı” yoktur. Misafirperverlik ütopik bir mefhum değil, aklın zorladığı bir fikirdir
Reklam
Dijital araçlarla herkesin birbirine bağlanması ve iletişime geçmesi başkalarıyla yüz yüze karşılaşmayı kolaylaştırmaz. Aksine, yabancıları ve başkaları geçip, onun yerine aynı ve benzer düşünen insanları bulmaya hizmet eder ve deneyim ufkumuzun daha da daralmasına sebep olur. Bizi sonsuz bir Ben-döngüsüne sokar ve sonunda “kendi fikirlerimizi bize aşılayan bir oto-propagandaya” yol açar
Mutlak Sıfır
Aynının terörü bugün hayatın her alanına tesir etmektedir. İnsan hiçbir deneyim yaşamadan her yere seyahat eder. Bir kavrayışa ulaşmadan her şey hakkında malumat edinir. Bilgiye erişmeden enformasyon ve veri biriktirir. Serüven ve heyecan peşinde koşar ama hep aynının içinde kalır. İnternette Arkadaş ve Takipçi toplar ama asla bir başkasıyla karşılaşmaz. Sosyal medya, toplumsalın mutlak sıfır derecesini temsil eder.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsan, isteklerini gerçekleştirmek için kendi sihirli lambasını, kendi cinini kendinin bulduğunun, yarattığının farkında değil midir? Sihir de, lamba da, cin de hatta hayat denen masal da hepsi insanın isteğinin tecessüm etmiş halleri... Bu kadar isteği olan bir varlığa bu Kâinâť'ın bile az olduğunu söylemek zaittir
Sayfa 113Kitabı okudu
Sihirli lambadan çıkan cine, isteklerini sıralarken "Beni istemeyen/isteği olmayan bir varlık kıl." diyen bir insan tasavvur edebiliyor muyuz? İstemekten kurtulmak! Çünkü hayatı istekler çoğaltır
Sayfa 113Kitabı okudu
Reklam
"Hayatı çoğaltmak." Hayatı çoğaltmak için ise yapılması gereken şey: “İnsanın isteği yin artırılması, beslenmesi..." İnsanın isteğinin sürekliliği için ihtiyaçlarını sürekli kılmak yeterlidir. Sürekli ihtiyaç hisseden insan sürekli isteyecek; sürekli isteyen insan ise sürekli ihtiyaç duyacaktır. Sürekli ihtiyaç-sürekli istek denklemi hayatı çoğaltacak, insan tatminsiz bir isteme küpü hâline gelecektir. Böyle bir insan şimdiyi mutlaklaştırır, dünü ve yarını şimdisini tehdit eden birer unsur olarak görür; geçmişten kaçar, gelecekten ise korkar. Şimdisini ,boşluk bırakıp bir an kendiyle yalnız, kendi başına kalmamak için alabildiğine doldurur -zaman doldurma, geçirme ve öldürme-; bunun için elden geldiğince değişik meşguliyetler yaratır; tıkandığı yerde boşluğu gürültüyle kapatır. Çağdaş yaşamın insanın kendi bireyselliğini unutmasına neden olan bir günlük diliminde yer alan gürültülere şöyle bir bakmak yeterlidir.
Sayfa 112Kitabı okudu
İnsanın acz ve korkudan kendine geçmesi, kendinde gömülü olanı bulması, kudemâ- nın deyişiyle, hâle hamd etmesiyle, şükretmesiyle başlar; bu, insana bir kuvvet verir; bu kuvvet de korkuyu ümide/recâya dönüştürür. Öyleyse dışarıdan içeriye, acziyetten kuvvete, korkudan ümide adım atma, hamd/şükr etme ile başlar. Bu nedenle hamd/şükür köprüdür; kişiyi dışarıdan içeriye taşır
İşgal bir yerin geçici bir süreliğine dışarıdan gelenler tarafından meşgül edilmesidir, doldurulmasıdır. Yeri yurt edinenler ise yabancının tersine yerlidir; o yere âittir.
mensûbiyetini aşağılamak öncelikle kendini aşağıda görmekle başlar. Bir kişi ancak ait olduğu kültürün şahs-ı manevîsi bulunan kavramlarını kaybetmişse o kültürü aşağılar. Bu nedenle, vicdanları terbiye etmeden yalnızca idrâkleri eğiten milletler, kültürler kendi mensupları tarafından aşağılanmaya hazır olmalıdırlar
Bir kişi, bir millet, bir kültür kendi anlam-değer dünyasını, bundan dolayı da anlamlandırma yeteneğini kaybetmeye başlarsa kendi vicdanı önünde küçük düşer; aşağılık kompleksine kapılır. Bu kompleksin en önemli göstergesi, özgüvenini kaybetmek; sahip olduğu dinî, ilmî, siyasî, ahlâkî, estetik, tarihî tüm değerlerden önce şüpheye düşmek, sonra uzaklaşmak, en nihayetinde onları terk etmektir
Reklam
Hep yorgunluk bekler yaşamının anlamını arayan kişiyi - gidip arayınca bitkinlik; durup bekleyince, bezginlik.... - Ne de güzeldir ama, aramak - acılı; ama, nasıl da yüce, beklemek
özellikle de, en çok önem verdiğin birisi, uzakta kalınca, sen de 'içeri'ye dönünce, bilinçlendirirsin başka kişilerin ne denli katıldığını, anlamına, yaşamının.
Ben ve Öteki
Kişinin yaşamının anlamını kurması konusundaki temel ikilemi, içinde yeraldığı ilişkilerde, değerlilik odağını nereye -ne yere koyacağında düğümlenir - kendisine mi, ötekine mi... Kendisine koysa, bu, bir 'bencillik' biçimi olarak, hem ötekine yönelebilecek anlama yollarını tıkar, hem de ötekinden 'ben'e gelen anlam aktarma yollarını. Ötekine koysa, bu da, bir 'bağımlılık' biçimi olarak, hem ben'in anlamlanma olanaklarını kısıtlar, hem de, ötekine anlam verme olanaklarını. Öyleyse, çok ince bir denge gerekli, kişinin yaşamının anlamını içinde kuracağı ilişkilerde tutturması gereken - aynı zamanda, öteki kişinin de kendi yaşamının anlamını kurmasına olanak tanıyacak bir denge: 'ben' de 'öteki' de, hem 'öteki' hem de 'ben' olmalı, demek ki:- Demek ki, kişi, yaşamının anlamını kurmak için, değerlilik odağını, ne kendisine ne de ötekine koymalı - ortaya koymalı şu koşulla ki, 'öteki' de, aynı bakışla, kendi ben'ini de 'öteki'lik anlayışını da, aynı şekilde, aynı ortaya, koya... 'Ortada'dır, anlamı, yaşamının, kişinin...
Yaşamının anlamı, ancak, kişi, bir an durup, "Ne istiyorum ki?..." diye sorabildiğinde, biçimlenmeğe başlar. Yani, ancak eksikliği çekiliyorsa, yokluğu duyulabilmişse, varedilebilir - kurulabilir; yoksa, yoktur.
Kişinin yaşamının anlamı, dökülür gider; ona, yalnızca, nasıl dökülüp gittiğinin bilgisini bırakarak…
535 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.