Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Faruk Aydın

Süleyman Askeri, vatanı için vatanından başka her şeyini isteyerek ve gülerek feda etmiş bir Osmanlı idi!...
Sayfa 321Kitabı okudu
Reklam
Ingiliz nehir filosu açtıkları ateş ile moral olarak çökmüş olan Türk kuvvetlerinin iyice zor duruma düşmesine neden oluyordu. Ancak asıl ihanet içerdeydi; Araplar, Türklerin aleyhine dönerek bu defa Türk askerlerini arkalarından vurmaya, eşya, araç-gereç ve silahlarını alarak Nahile ye kaçmaya başladılar.
Sayfa 317Kitabı okudu
Kadınların bile muharebe etmesini beklediğim böyle bir zamanda harbe seyirci kalmaktan utanmıyor musunuz? Köpekler bile yabancıları mahallerine yaklaştırmazlar, onlar kadar bile olamadınız...
Sayfa 317Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Muhtemelen hayal edilebilecek en cesur operasyonlardan biri... Ancak Süleyman Askeri Bey, risk almayı seven bir adamdı ve kendisini tüm varlığıyla bu kumara adadı.
Sayfa 304Kitabı okudu
Eğer heyeti vükela Edirneyi hiçbir çaba göstermeden bırakırsa, orduyu terk edeceğim, açıktan harb çağrısında bulunacağım... Vatanı kurtarmak ya da şerefinle ölmek için her şeyi alt üst edeceğim.
Sayfa 149 - Enver PaşaKitabı okudu
Reklam
Bütün bu şayan-ı hayret haberlere katiyen inanmak istemiyorduk. Bu kadar mağrur olduğumuz koca Osmanlı ordusu 15 gün içerisinde böyle perişan ve zelil... nasıl çıldırmadığımıza hayret ediyorum...
Sayfa 144 - Balkan savaşlarıKitabı okudu
Fakat Ankara, bu mecalsiz ve takatsiz bütçeye kendi ruhundan bir şeyler katan, onu böylece zenginleştiren idealist insanlara malikti. Ben, devlet dairesi ve devlet işi deyince soğuk, şahsiyeti öldüren ve sinsi bir ortam, bir çevre düşünürdüm. Halbuki gördüğüm bu manzara kalbe sevk veren bir şeydi.
Sayfa 354Kitabı okudu
Şimdi onu göğsümün üstünde sıkarken, artık esir edilemeyeceğimi biliyordum. İnsanın, icabında kendisini öldürebilmek imkanının ve hürriyetinin, nasıl paha biçilmez bir saadet duygusu verebileceğini, o gün orada, iki ateş arasında ben de duydum.
Sayfa 107Kitabı okudu
Istanbul'dan çıkışımızla harp cephesine varabilişimiz arasında tam kırk gün geçmişti.
Motorlu nakil vasıtalarını hiç kimse görmemişti. Gerçi ordunun emrinde iki Alman kamyonu vardır deniliyordu ama, onları da gören yoktu. Bir tek şehirde, bir tek kasabada bir tek elektrik ampulü yanmiyordu. Hiçbir vilàyette bir fabrika bacası tütmüyordu. Bütün vilâyetler fabrikasız, tamirhanesiz, hatta mektepsiz, hastanesizdi. Biz, harbe işte bu şartlar içinde girmiştik.
Reklam
Bu yollarda biz bir borcu ödüyoruz, dersiniz. Yüzyıllardan beri soyulan, sömürülen, yüzyıllar boyunca yalnız mal, yalnız can vergisi için aranan şu bitmiş, şu bilinmeyen Anadolu' ya karşı, çeşmeleri gürülgürül akan Istanbul'un işlediği günahlarin borcunu ödüyoruz.
Bu yıkılış, artik, sadece bir devletin maglubiyeti degildi. Mesnetsiz bir hayalin sona erisiydi. Bir ruhun, bir zihniyetin tamamen çökügüydü. Bir masal, bir imparatorluk masalı sona eriyordu, Meğer bizim saltanat zannettiğimiz şey, sadece bir gaflet uykusuymus. Bir devlet ve bir zihniyet olarak imparatorluk, daha Cihan Harbi'nden önce ve Balkan yenilgisiyle zaten sona ermiş oluyordu...
Bu perişan kafileler, eski istila ordularının Balkanlarda, Tunada ve daha ötede yerleşip, köy, şehir,kale kuran eski fatihlerin geri dönen çocukları, kalıntılarıydı.
kılıncını çekti, kolunu yukarı kaldırdı, "Basın" diye bağırdı ve düşman saflarına daldı. Karşısına düşen iki düşman süvarisini devirdi, işte o zaman Paşanın üçüncü hedefi olan düşman süvarisi kısa süvari tüfengini çekti ve Paşanın kalbine nişan aldı. Tetiğe bastı, Paşa’nın kılıcı onun başını uçuracağı zaman kâfirin kurşunu daha evvel yetişti, dumdum kurşunu kahramanın sırtından şemsiye gibi bir kırmızılık püskür[t]erek çıktı. Mübarek yiğit kahraman bir külçe halinde atının üstünden yuvarlandı.
Sayfa 372Kitabı okudu
100 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.