Yattığım yerden kalktım, üzerimdeki toprağı attım. Boynum tutulmuş, yastığım çok sert. İnce, tül bir elbise vardı üstümde. Ne zaman giymiştim? Hava soğuktu; ama üşümüyordum hiç.
Evin yolunu tuttum. Ayaklarım şaşırtıyordu beni; dünyanın en sağlam iki kauçuğu sanki. Dikenlere basıyor, cam kırıklarının üzerinden geçiyor ama hiç yara almıyordum.
Gelmiştim. Merdivenin önündeydim. Bir, iki, üç, dört, beş. Kapı aralıktı, içeriden sesler geliyordu. İrkildim. Kalbimi yokladım, yoktu.
Babam her zamanki yerindeydi ama suskundu bu sefer. Annem uyuyor gibiydi. Etrafını sarmıştı herkes. Odamda bir tabut.
Tabutun üzerinde elimi gezdirdim, kapağını açtım. Bu bendim. Ölmüştüm.
Rüyada olduğumu fark ettim rüyadayken. Uyanmak istedim, uyandım. Üzerimde solucanlar… Böcekler kollarımı yiyor, gözlerimi kemiriyordu.
Kafamı kaldırdım. Bir taşın üzerinde adım yazılıydı.
- Ben.