Elif mememde, odadan odaya deli deli gezindiğim o sabahı uzak gecelerde çok aradım onu. Bir şey yapmasa da olurdu, oracıkta dursaydı öyle, çok istedim. Bir sandalye çekip otursaydı yanımda. Nefesini duysaydım. Terliklerinin sesi dolaşsaydı evin içinde. Yan odada uyuduğunu bilseydim. Yalnız olmadığımı, yanımda olduğunu bilseydim. Belki bunca yadırgamazdım o zaman anneliği... Annem olsa başka olurdu. Yoktu. Olsaydı keşke.
"Korku ilişkisinin egemen olduğu bir kültür ortamında yetişen çocuk, başı dik durma, dik oturma, dik yürüme konularında bastırılmış olmalı ve bu da zaman içinde oturuşunda, yürüyüşünde kendini gösteriyor."
Yaşam, çevremizde şu an tüm sıradanlığıyla devam ediyordu. Öbür yandan benim sıradan algıladığım bu süreçlerin hepsi anlaşılmayacak kadar karmaşık, gizemli, girift ve çok yönlüydü. Ve biz bu süreci anlamaya çalışıyorduk.
Diğer insanlarla olan ilişkinizi kendinizle olan ilişkinizden daha üstün tuttuğunuz andan itibaren, sizin dediğiniz türden yalnızlık başlar; bir süre sonra kendinizin değil, diğer insanların beklentilerini yaşayan, sıradan bir insan haline dönüşürsünüz.
Gözlemleyen bilinç hakkaniyet konusunda gözlemlerken, bu sürecin adına 'vicdan' denir. Ve bil ki gözlemleyen bilinç gelişip yaşamaya başlayınca, her an sizi gözler. Sizin dünyanızla ilişkinizi o kurar. Dünya'ya bakarken kullandığınız gözlük o olur.