Kalbimiz bizi aydınlatır, kafamız oyunlar oynar ama gözlerimiz gerçeği görür. Gözlerinle bak. Kulaklarınla duy. Ağzınla tat al. Burnunla kokla. Teninle hisset. Bunların ardından düşünmek gelir ve onun ardından da gerçeği öğrenmek.
İnsanoğlu güneşe başkaldırdığında, Ra dünyaya kana susamış bir aslan formunda kendi gözünü göndermişti; bilginin ve kutsal dilin sahibi Tot'un müdahalesi olmasa, Ra bu yırtıcı asilerin ırkını yok etmiş olurdu.
Yaratıcı gülümsediği zaman, tanrılar doğdu; Yaratan ağladığındaysa insanlar var oldu. İnsanlar Tanrı'nın gözyaşlarıdır; onlar ki ışığa isyan ederek Altın Çağı bitirdiler, bu yüzden şiddet ve nefret ortaya çıktı ve insanlar kötülerle birlik oldular. Buna rağmen Yüce Tanrı bizi terk etmedi.
İyi dinlediğinde, söz hizmetkardır. Tanrı'nın sevdiği kulu, sözü iyi anlayandır. Tanrı anlamayan kulundan nefret eder. Dinlemek her şeyden iyidir ve insanı mutlak aşka ulaştırır.
Firavun güneşin ışık yaydığı gibi aydınlık saçar, su ve hava gibi hayat verir, onu seveceğiz ve ona, babasına, İki Mısır'ın annesine, iki kıyının ışığına saygı duyacağız.