Tam bir hayal kırıklığıydı benim için. Roman Yusuf'un annesi ve babasının öldürülmesi ardından Kaymakam Salahattin Bey tarafından evlatlık alınmasıyla başlıyor ve her zamanki Anadolu taşra insanının yaşamını konu alıyor. Kitapta tek bir düzgün karakterin olamaması yanı sıra Yusuf'u özellikle sevmedim. Başlarda masum bir çocuk olarak karşımıza çıksada roman ilerledikçe kibirli ve nankör birine dönüştü benim gözümde. Salahattin Bey'in kendisini okula gönderme çabaları, iş bulma çabalarına rağmen hiçbir şeyi beğenmeyip burun kıvırmasına; kendisinin köydeki diğer cahil insanlardan hiçbir farkı yok iken onları küçük görmesi ve üstüne kendisine sunulan fırsatları yok sayması beni deli etti. Başına gelen trajik olayların temel kaynağı kendi saçma ve yanlış kararlarıydı ve onların da sorumluluğunu almadı. Bunun farkına bile varamadı hatta. Yusuf ve Muazzez' in abi-kardeş ilişkisinin aşka dönüşmesi ayrıca beni rahatsız eden durumlardan biri oldu. Ve genel olarak kitabın bende yarattığı his de rahatsızlık oldu zaten.
Olay örgüsü ve karakterler hayal kırıklığı olmasına çelişkin yazım dili oldukça başarılıydı. Sabahattin Ali'nin o doğal ve akıcı bir anlatımı kitabı bitirebilmemi sağlayan yegane şey oldu.