Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ebru Pekince

Yapma ve yaratma ediminin kendisi son derece tatmin edici, yaşamı olumlayıcı ve ödüllendiricidir.
Sayfa 10 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Ruh halimi tazelemek istediğimde, onurlandırılmayı değil özgürlüğü ararım.
Sayfa 70 - Hep kitapKitabı okudu
Istırap duygusu, ona ilişkin net ve kesin bir görüntü oluşturduğumuz anda ıstırap olmaktan çıkar.
Sayfa 83 - phoenixKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Sadece geleceğe bakarak yaşayabilmesi insana ait bir özelliktir. Nitekim bu, bazen zihni bir göreve mecbur etse de varoluşun en zorlu zamanlarında o kişinin kurtuluşudur.
Sayfa 82 - phoenixKitabı okudu
Yaşamı anlamlı ve amaçlı kılan şey de insandan alınamayan bu ruhsal özgürlüktür. Faal bir yaşam, insana değerlerini yaratıcı bir çalışma ile gerçekleştirebilme fırsatı sağlamaya hizmet eder; diğer yandan eğlence içeren pasif bir yaşamsa güzellik, sanat ya da doğayı içeren hayat örüntüleri ile doyum sağlama fırsatı verir. Ancak hem yaratıcılık hem de eğlence açısından kıraç olan bir yaşamda da anlamlılık vardır. Bu, yaşamda bir yüksek ahlaki davranış olasılığı içerir; yani insanın dışsal güçler ile sınırlanmış varoluşuna yönelik tutumunda aşikar olur. Yaratıcı bir yaşam ve eğlenceli bir yaşam da ona yasaklanmıştır. Ancak anlam, sadece yaratıcılık ya da zevkte söz konusu olmaz. Eğer yaşamda gerçekten bir anlam varsa, ıstırapta da anlam vardır. Istırap da kader ve ölüm gibi yaşamın söküp atılamaz bir parçasıdır. Istırap ve ölüm olmaksızın insan yaşamı noksan olur. Bir insanın kaderini ve içerdiği onca acıyı kabulleniş şekli, zorlukları aşmada sergilediği yaklaşım en zor şartlar altında dahi hayatına daha derin anlam katmak için ona güçlü bir fırsat verir.
Sayfa 77 - phoenixKitabı okudu
Reklam
Bir mizah duygusu geliştirme ve olayları mizahi bir ışık altında görme çabası, yaşam sanatını geliştirirken öğrenilen bir çeşit hiledir.
Sayfa 56 - phoenixKitabı okudu
Sevgi sevilen insanın fiziksel varlığının çok çok ötesine gider. En derin anlamını ruhsal varlığında, kendi iç benliğinde bulur. var olup olmadığı, hayatta olup olmadığı, bir anlamda önemli olmaktan çıkar.
Sayfa 51 - phoenixKitabı okudu
Bir kamptaki hayatın fiziksel ve zihinsel olarak zorunlu ilkelliğine karşın, ruhsal hayatın derinleşmesi olasılığı vakiydi. Öncesinde zengin bir entelektüel yaşamı olan hassas insanlar daha fazla acı çekmiş olabilirler (sıklıkla hassas bir yapıda olurlar) ancak içsel benliklerinde yaşadıkları hasar daha azdı. Berbat çevrelerinden içsel hayatlarının zenginliğine ve ruhsal özgürlüğe doğru kaçabiliyorlardı. Güçlü bir yapıya sahip olanlara göre, daha az dayanıklı olanların kampa daha iyi dayanması gibi görünen çelişkileri ancak bununla açıklayabiliriz.
Sayfa 49 - phoenixKitabı okudu
Gothold Lessing
Yazar ve felsefeci Gothold Lessing, "Aklını kaybetmene sebep olacak şeyler vardır ya da kaybedecek bir aklın yoktur." demişti.
Sayfa 34 - phoenixKitabı okudu
"Hedefiniz başarı olmasın, ne kadar çok başarıyı hedeflerseniz o kadar çok onu kaçıracaksınız, çünkü başarı da tıpkı mutluluk gibi kovalanamaz. Başarı sadece neticedir. Bu da ancak, kişinin kendinin ötesinde bir amaca adanmasının hesaplanmamış yan etkisi olarak ya da kişinin kendinden başka birine kendini vermesinin yan ürünü olarak oluşabilir. Mutluluk kendiliğinden gerçekleşmeli, aynısı başarı için de geçerli. Onu çok umursamadan, onun olmasına müsaade etmelisiniz. Bilincinizin sizleri nereye yönlendirdiğini dinlemenizi, bilginiz ile harmanlayarak onu en iyi şekilde gerçekleştirmede karalı olmanızı istiyorum. Bunun sonunda göreceksiniz ki uzun vadede, uzun vadenin altını çiziyorum, başarı sizi takip edecek çünkü bu süreçte onu düşünmeyi unutmuş olacaksınız."
Sayfa 16 - phoenixKitabı okudu
Reklam
Yurttaşlar eşitlenmek suretiyle daha güçsüzleşmiş olduklarından sanayi alanında birlikler kurmadan hiçbir şey yapamazlar ve kamu gücü de haliyle bu birlikleri denetimi altına almak ister. Bu yaklaşım egemenlerin de işine geldiğinden onlar da bu yönde davranmaya meyleder. Demokratik halklarda yurttaşlar ancak birlikler vasıtasıyla merkezi iktidara bir direnç oluşturabilirler ve merkezi iktidar da kendi elinde olmayan birliklerin daima aleyhinde olur. Eğer egemen bir kez olsun her türden birliğe ancak bazı koşullarda izin vermeye yönelik genel bir hak elde ederse, devamında bu birliklerin dayatılan kurallardan sapmaması için üzerlerinde denetim ve yönetim hakkı iddia etmekte gecikmeyecektir. Böylece de devlet birlik oluşturmak niyetindeki herkesi kendine bağımlı kılmanın ardından, oluşmuş birlikleri de yani günümüzde yaşayan hemen herkesi kendine bağlamış olacaktır. Böylece egemenler çağımızda sanayinin dünyada yarattığı bu yeni gücün giderek en büyük kısmını sahipleniyor ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyor. Sanayi bizleri yönlendiriyor, onlar da sanayiyi.
Sayfa 36 - Can YayınlarıKitabı okudu
"Değişime uğramış olanların, mutantların dünyasında dini bir ilke vardır. Bunu bildiğinden eminim. Bu 'Öldürme,' der. Bu yeterince açıktır, ama yine de onlar savaşlarda, ulaşımda, yapılan tıbbi deneylerde, kendi mallarını ya da yaşamlarını korurken, kızgınken hatta yalnızca ödeşmek için bile birbirlerini öldürler. Basit
Sayfa 2011 - Dharma YayınlarıKitabı yarım bıraktı
Beatrice ve Benala
Yemeklerini yedikten ve bir süre sessiz kaldıktan sonra, Beatrice kadına, "Senin adın ne?" diye sordu. "Bugün Benala'yım, bu kahverengi ördek anlamına gelir. Bu bizim kendi adlarımızdan bir şeyler öğrenme geleneğimizdir. Biz bilgelik kazandıkça eskiyen adlarımızı bırakır ve düzenli olarak kim olduğumuzu daha iyi tanımlayan yeni adlar seçeriz. Bu yaşamı yaşadıktan sonra, bana bir ad verilmesi ve benden bunu ömrüm boyunca taşımamın beklenmesi bana ilginç geliyor"
Sayfa 209 - Dharma YayınlarıKitabı yarım bıraktı
Kadın Beatrice' e dönerek, "Diğerlerine katıldıktan ve halkımın, Gerçek İnsanlar kabilesinin geleneklerini öğrendikten sonra kendini bu kadar rahatsız hissetmeyeceksin," dedi. Beatrice, "Ama senin üstünde elbiseler vardı!" diye karşılık verdi. Evet, o düşünce biçimine saygı göstermek gerek. Ona katılmıyoruz, ama onu eleştirmiyoruz. Onun yerine gözlemliyoruz. Bazen, havanın soğuk olduğu yerlerde, bu gereklidir, ama giysiler insanlar arasında daha az değil daha fazla yargılama ve ayırıma yol açıyormuş gibi görünüyor. Eminim birisini hakkında dış görünüşüne bakarak karar vermenin ne kadar yanıltıcı olduğunu fark etmişsindir; kişi gördüğün görüntüdekinden çok farklı olabilir. Benim anladığım gibi, sen de, gruplar utanca neden olmadıkça utanç duyma diye bir şeyin olmadığını göreceksin. Eğer etek ve bulüz giymeye devam etseydin bu yalnızca senin, kendini bizim bir parçamız gibi hissetmeni isteyen bir klanın içinde bir yabancı gibi hissetmene neden olacaktı"
Sayfa 202 - Dharma Yayınları, BeatriceKitabı yarım bıraktı
Avrupa'nın modern uluslarında, tüm bu belirttiklerimden bağımsız olarak, egemenin etkinliğini sürekli genişletmeye ya da imtiyazlarını artırmaya yarayan önemli bir unsur daha vardır ki, ona yeterli dikkati göstermemiş durumdayız. O da eşitlik alanındaki ilerlemelerin de elverişli kılmasıyla sanayi de yaşanan gelişimdir. Sanayi genellikle çok sayıda insanı aynı mekanda toplar, aralarında yeni ve karmaşık bağlar kurar. Onları büyük ve ani dönüşümlerle bolluğa ve sefalete maruz bırakırken bu süreçler kamusal huzuru tehdit eder. Üstelik bu çalışmaların, bu işlerden fayda sağlayanların ya da bu işleri yapanların sağlığını hatta yaşamını bile tehlikeye sokması mümkündür. Dolayısıyla sanayi sınıfının daha çok düzenlenmeye, denetlenmeye ve sınırlanmaya gereksinimi vardır ve hükümetin yetkilerinin de bu sınıfla birlikte yükselmesi olağandır.
Sayfa 33 - Can YayınlarıKitabı okudu
Onu bir kaç ay sonra bir sığır çiftliğinde çalışmaya gönderdiler ve kadın günlerini pamuklu bir elbise ve boynunun ve belinin arkasından bağlanan kolalanmış bir önlük giyerek geçirmeye başladı. Gün doğumunda siyah ayakkabılar giyiyordu, bu ayakkabılar onu ocaktan çamaşırhaneye çamaşırların asıldığı yerden sebze bahçesine ve sonra yine mutfağa
Sayfa 32 - Dharma YayınlarıKitabı yarım bıraktı
Reklam
Eskiden egemen topraklarının geliriyle ya da vergi geliriyle geçinirdi. Gücüyle birlikte ihtiyaçlarının da arttığı bugün, artık bu böyle değil. Eskiden olsa prensin yeni bir vergi salacağı koşullarda bugün borca başvuruluyor. böylece devlet yavaş yavaş zenginlerin çoğunun borçlusu oluyor ve en büyük sermayeleri kendi elinde merkezileştiriyor. Daha
Sayfa 30 - Can YayınlarıKitabı okudu
ÇN
Merkezi iktidarın yetkileri arttıkça onu temsil eden memurların sayısı da artıyor. Memurlar her bir ulus içinde ayrı bir ulus haline geliyorlar ve hükümet de istikrarını onlara emanet ettiğinden giderek aristokrasinin yerini alıyorlar. Avrupa'nın hemen her noktasında egemen iki yolla tahakküm kuruyor: Yurttaşların bir kısmını kendi memurlarından duyulan kaygıyla, diğer bir kısmını da memur olabilme umuduyla yönlendiriyor.
Sayfa 29 - Can YayınlarıKitabı okudu
Demokratik Zorbalık
Hayır işleri gibi eğitim de günümüz halklarının çoğunluğunda ulusal bir meseleye dönüştü. Anne çocuğu elleriyle devlete teslim ediyor ya da devlet onu annenin kollarından alıp kendi memurlarına emanet ediyor. Her nesle duygular ilham etme ve fikirler aşılama görevi devletin memurunda. Diğer tüm alanlarda olduğu gibi eğitime de tek tiplik hakim. Özgürlük gibi, farklılıklar da günden güne yok oluyor.
Sayfa 28 - Can YayınlarıKitabı okudu
Eski bir kraliyet ailesini devirip demokratik bir halkın başına yeni kişileri geçiren bir devrim, merkezi iktidarın bir anlığına zayıflamasına yol açabilir ancak bu yeni durum başlangıçta biraz anarşik görünse de son tahlilde iktidarın ayrıcalıklarının mutlaka genişleyeceğini ve sağlamlaşacağını öngörmekte hiç tereddüt etmemeliyiz. Demokratik bir toplumda kamusal gücü merkezileştirmeyi başarmanın ilk ve bir şekilde tek koşulu, eşitliği sevmek ya da insanları buna inandırmaktır. Böylece evvelce son derece karmaşık olan despotizmin formülü basitleşiverir, adeta tek bir ilkeye indirgenmiş olur.
Sayfa 26 - Can YayınlarıKitabı okudu
Demokratik Zorbalık
Kamusal huzur aşkı genellikle bu halkların hala koruduğu tek siyasi tutkudur ve onların indinde tüm diğerleri zayıfladıkça ve sönümlendikçe bu tutku giderek etkinleşmekte ve güç kazanmaktadır. Haliyle bu durum yurttaşları, kendi varlığını korurken onları anarşiden korumaktan çıkarı olan ve bunun da imkanlarına sahip tek varlık olarak görünen merkezi iktidara sürekli yeni haklar devretmeye ya da bu haklara merkezi iktidarca el konulmasına rıza göstermeye hazırlar. Eşitlik çağlarında kimse benzerine kendi gücünden katkıda bulunmak zorunda olmadığından ve kimsenin de benzerinden büyük bir destek beklemeye hakkı olmadığından, herkes aynı zamanda hem bağımsız hem de güçsüzdür.
Sayfa 16 - can yayınlarıKitabı okudu
Demokratik Zorbalık
İnsanlar kamusal meselelerle ilgilenmeye doğal bir merak beslemedikleri gibi, çoğunlukla bu konulara ayıracak vakit de bulamazlar. Demokratik devirlerde özel hayat öyle faal, öyle hareketli, arzularla ve iş güçle öylesine doludur ki kimsede siyasi hayata ayıracak ne enerji ne de keyif kalır.
Sayfa 15 - can yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Demokratik Zorbalık
Bir halkta koşullar eşitlendiği ölçüde bireyler daha küçük, toplum daha büyük görünür ya da daha doğrusu, her bir yurttaş tüm diğerlerine benzer hale geldiğinden kalabalıkta kaybolur ve artık bizzat halkın engin ve ihtişamlı imgesinden başka bir şey seçilmez olur. Bu durum, demokratik çağların insanlarının doğal olarak toplumun imtiyazlarını çok üstün görürken bireyin haklarına dair son derece mütevazı bir kanı geliştirmelerine yol açar. Bu insanlar toplumun çıkarının her şeyi belirleyebileceğini, bireyin çıkarının ise hiçbir hükmü olmadığını kolayca benimser. Toplumu temsil eden iktidarın, o toplumu oluşturan insanların hepsinden daha çok bilgi ve bilgelik sahibi olduğunu ve her bir yurttaşı elinden tutarak yönlendirmenin de iktidarın hem hakkı hem de ödevi olduğunu seve seve kabullenirler.
Sayfa 12 - can yayınlarıKitabı okudu
Zaten demokratik halkların zihni, felsefede ve dinde olduğu gibi siyasette de basit ve genel fikirleri severek benimser. Karmaşık sistemler onun iter ve tüm yurttaşlarının tek tipe benzediği ve tek iktidarca yönetildiği büyük bir ulus hayalinden hoşlanır. Tek merkezi bir iktidar fikrinden devamla, eşitlik çağlarında insanların zihninde kendiliğinden beliren ikinci fikir de tek tip yasama fikridir. Bu devirde hiçbir insan kendini yanındakilerden çok farklı görmediğinden, bir kişi için geçerli olacak kuralın neden tüm diğerlerine de aynı şekilde uygulanamayacağını anlamakta zorlanır. Dolayısıyla en ufak bir ayrıcalık onun anlayışına terstir. Aynı halka ait siyasi kurumlar arasındaki en ufak farklılıklar bile canını sıkar ve tek tip yasamayı iyi bir yönetimin ilk koşulu olarak görür.
Sayfa 11 - can yayınlarıKitabı okudu
Demokratik Zorbalık
Aslında eşitlik iki eğilim üretir: Biri insanları doğrudan bağımsızlığa yöneltir ve bir anda anarşiye dek sürükleyebilirken diğeri daha uzun, daha gizli ama daha kesin bir yoldan köleliğe taşır. Halklar bu eğilimlerden ilkini kolayca tespit eder ve ona direnirler, ikincisine ise fark etmeden kapılırlar; dolayısıyla bu ikinci eğilimi görünür kılmak özellikle önemlidir. Bana gelince, eşitliği itaatsizliği ilham ettiği için suçlamak şöyle dursun, onu esasen bundan ötürü takdir ederim. Eşitliğin her bir insanın zihninin ve yüreğinin derinliklerinde siyasal bağımsızlığa dair o muğlak kavramı ve o içgüdüsel eğilimi yeşertmesini, böylece kaynaklık ettiği derdin dermanını hazırlayışını görmek bende hayranlık uyandırır. Ona bu açıdan bağlıyım.
Sayfa 10 - Can YayınlarıKitabı okudu
Düşkün zorba
Yaz akşamı sıcaktı. Batan güneşin aydınlattığı betonarme ve cam yığını konutların arasından, kentin üzerine hafif bir sis yayılıyordu. Her şey yorgun, isteksiz görünüyordu, yeşil kertenkele rengi küstah Amerikan otomobilleri de, her zaman güler yüzlü olan elektrikli ev aletleri vitrinleri de, Klamm diş macununun ilan levhasındaki sarışın bomba da.( Bu macunu her gün kullanırsak kendimizi cennette sanacağız, öyle değil mi MR. MacIntosh, reklam ve public relations genel müdürü?)
Sayfa 163 - can yayınlarıKitabı okudu