İçimdeki o sessiz ve dingin kıyı köşesinde eskimiş ve pörsümüş sandala sırtımı dayayıp denizin dalgalarını izlemeyi çok özledim. Oysaki her yer kuru kalabalık ve insan yığınlarıyla dolu.
Neden hayatımız sonsuz bir geyik muhabbetine dönmüştü?
Neden her yerde, her zaman aynı şeyler, aynı konuşmalar, aynı kötü espriye aynı salak gülmeler vardı?
işte Soluk bir ay dolanıyor
kentin üstünde her gece
Her gece bilge bir gezgin
tavrıyla adımlıyor yolunu
Güz yanığı bir durgun
sessizlikle örtülü her şey
ve yırtılmış bir tül gibi
savrulup duruyor zaman
Suların sesini dinle şimdi
ormanın fısıldayışlarını
usulca yarılıyor dağların göğsü
bir aşkı dinlendirmek için
Ve gözleri uzak yamaçlarda
aranıp dururken bir şeyleri
sessiz ve sakin beklemekte
bekledikçe bileylenen yürek
Belli ki dağların, denizlerin
ve göllerin üzerinden
sıyrılıp gelmektedir seher
Belli ki yakındır
doğayı ve hayatı sarsacak saat..
Ahmet Telli
Ben birini sevmiyordum.
O da beni sevmiyordu.
Bir gün bir yerde randevulaştık.
Ben gitmedim.O da gelmedi.
Geleceğim, bekle dedi, gitti.
Ben beklemedim,
O da gelmedi
Ölüm gibi bir şey oldu.
Ama kimse ölmedi.
Özdemir Asaf
Yalnızlık, üstümüzü bir yorgan gibi örtmeyi bekleyen yıldızsız bir gecenin uşağıdır. Aynı varlığa lanet ettiren de dua ettiren de. Yalnızlığımızdır aslında
Bu hayatta İnsan en çok neyden korkar, ne korkuturabilir insanı en çok ? diye çok defa sordum kendi kendime. Düşlerimizin yalnız rüyalarımızın içinde var olmasından mı yoksa her gün batan güneşle kaybolan, yarım kalmış umudumuzla esaret dolu yaşamdan mı?