Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Erdal

Erdal
@Erdi84
Kitap zekayı kibarlaştırır. Hassasiyetimizle düşüncemizi kendi içimizde, zihnî hayatımızın derinliklerinde geliştirebiliriz.
İnsanlar yalan söyledikten sonra iskambil kağıtları niye söylemesin?
Reklam
- Geriye bir o kaldı... biricik umudum! dedi büyük bir heyecanla. - Beni bir o kurtarabilir artık.
"Dünyayı dize getirmek istiyorsan önce kendini dize getir!"

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
—Baş­kaları nasıldır bilmiyorum tabi, ama başkaları gibi olama­yacağımı hissediyorum. Herkes bir şey düşünür, derken bir başka şey düşünmeye başlar. Ben başka şey düşünemiyorum, yaşamım boyunca tek bir düşünce oldu kafamda. Yaşamım boyunca hep acı çektirdi bana Tanrı. —Şaşırtıcı bir içtenlik ve coşkuyla söylemişti son sözlerini.
Tanrı da ölüm korkusundan duyulan acıdır. Acıyı ve korkuyu alt eden, Tanrı olur.
Reklam
- Hayat acıdır; hayat korkudur ve insanoğlu mutsuzdur. Bugün yalnızca acı ve korku var. İnsa­noğlu hayatı seviyor, çünkü acıyı ve korkuyu seviyor. Buna da uygun yaşıyor. Acı ve korkuya karşılık olarak verilmiştir hayat; hep aldanılan yer burası. Bugünkü insan, o insan de­ğil daha. Ama bir gün o yeni insan gelecek; yaşamakla yaşa­mamak arasında hiçbir fark görmeyen mutlu, gururlu, yeni insan. Acıyı ve korkuyu kim alt ederse o Tanrı olacak. Öbür Tanrı artık olmayacak.
:- Yaşamakla yaşamamak arasında hiçbir fark kalmadığında özgürlüğüne kavuşur insan. Herkes için amaç budur. - Amaç mı? O zaman kim yaşamak ister ki? - Hiç kimse, dedi kararlılıkla. - Benim bu işten anladığım, dedim: - insanoğlu Ölümden korkuyor, çünkü yaşamayı seviyor; doğanın da buyruğu bu.
Dünya bir penceredir; her gelen öldü geçti.
Bir yaşam sona erer, bir başkası baş­lar, sonra o da sona erer, bir yenisi başlar ve bu böylece sürer gider. Soruların hepsi makasla kesilmiş gibi sanki. Ne kadar toz toprak içinde şeyler değil mi söylediklerim! Yine de ne kadar gerçekler!
Korkuyorum Milena! Gözlerimi yuvalarından uğratan, çılgın bir korku baygınlığı içinde oluşum, kendi kendimi kargımış olmaktan.
«Yatak örtüsünü sırtına alıp kanepeye götürdü —bu iş için tam dört saat uğraşmak zorunda kaldı—, onu kanapenin üstüne öyle bir serdi ki, artık bedeninin hiçbir yanı görünmüyordu. Kız kardeşi gelse, eğilip baksa bile onu göremeyecekti. Üstelik Gregor, kız kardeşinin bu yeni durumu nasıl karşıladığını görmek için örtüyü başıyla birazcık aralayınca, gözlerinde minnet dolu bir anlatımın bulunduğuna inandı.» Zavallı küçük canavarımızın ne kadar iyi yürekli, ne kadar iyi niyetli olduğuna dikkat edin. Sanki böcekliği, bedenini bedenlikten çıkarıp alçaltırken, içindeki bütün insan sevimliliğini de ortaya çıkarıyor. Mutlak bencillikten o kadar uzak, başkalarının gereksinimlerine duyduğu ilgi öylesine sürekli ki; korkunç ızdırabının arka planı önüne konduğunda bunlar nasıl da belirginleşiyor. Kafka’nın sanatı bir yandan Gregor’un böcek özelliklerini, onun böcek gövdesinin bütün acıklı ayrıntılarını sayıp dökmekte, bir yandan da Gregor’un sevimli, yumuşak insan yaradılışını canlı ve açık seçik bir biçimde okuyucunun gözü önünde tutmakta odaklaşıyor.
Reklam
"Bekle" dedin... Arkanı döndün, ötekilerin yanına gittin. Verdiğin bu karşılıktan hiç gelmeyeceğini anlamıştım. Yalnız beklememe izin veriyordun, o kadar. "Beklemeyeceğim işte" dedim usulca, duymadığını sanarak sesimin yettiği kadar bağırdım ardından... Bu son kozumdu, umutsuz bir seslenişti. Vız geliyordu sana, umursamıyordun, ilgilenmiyordun benimle artık. Altüst olmuştum, kalabalığa karıştım.
Durmadan gece gündüz soruyorum kendime işte; sizden gelecek mektubu çarpıntılar içinde bekliyorum, boşuna yiyorum kendimi; bir hafta durmamacasına taşa bir çivi çakmakla görevlendirilmişim sanki, ama çivi de işçi de benim Milena!
Ekmek kırıntısı bekleyen bir serçe var balkonda, masadan aldığım ekmek kırıntısını balkona değil de odanın ortasına atıyorum. Serçe görüyor içersini, yaşamasını sağlayacak yem içerde, yarı karanlık bir yerde; bu ekmek kırıntısı mıknatıs gibi çekiyor onu, silkiniyor... dışardan çok içerde sanki; ama içerisi karanlık, sonra ekmeğin yanı başında ben varım, bir insan, o bilinmeyen güç! Gene de sıçrıyor eşiğe, birkaç kez daha sekiyor, sonra birden ödü patlamışcasına uçup gidiyor... Bu küçük, bu cılız kuşta nice güçlü bir itki olmalı ki, yeniden geliyor, çevresine bir göz atıyor; yılgınlığı gitsin diye biraz daha ekmek serpiştiriyorum yere -elimde olmadan-, kımıldamasaydım (işte bilinmeyen güçlerin bu türlü etkileri vardır!) kaçmayacaktı, gelip alacaktı ekmeği.
Kapıyı yüzüme kapamadan önce söyledikleriniz - kapanan bütün kapılarda vardır bu korkunçtu.
Bana öyle geliyor ki, elinizden tutmuş arkamdan sürüklüyorum sizi; öykülerimin karanlık, basık, pis, boğucu yollarında dolaştırıyorum; bitmek tükenmek bilmiyor bu yollar...
2.726 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.