“Belli ki bir hikayen var…” dedim. İfadesini de duruşunu da hiç bozmadı: “Herkesin bir hikayesi vardır, önemli olan bunun gerçek hikayen olup olmadığından emin olmandır…”
"Kendisi fakirhane demişti ama bize göre gördüğümüz bu ev bir kartpostaldan halliceydi.Sanki orada uzun zaman önce bir baba çocuğuna bir masal anlatmış da masalı sonlandırırken bütün görkemiyle bu evi burada unutmuş gibiydi."
“Zaten cinlere “cin” demeyi yeğlerim ve insanlar için “cin gibi” deyimini kullanmam çünkü bu cinlerin üzerinde baskı yaratmaktan başka bir işe yaramaz. Onların iyi oldukları bir konuda “insan gibi” nitelemesini kullanıp bizi yücelttiklerini bilseydik, bunun bizim üzerimizde yaratacağı etki muhtemelen öncelikle baskı ve hemen ardından ise başarısızlık olurdu.”
Kitabı okumaya başladığım ilk anda farklı bir dille karşılaştım. Kelimeler adeta dans ediyordu. Mizahi bir anlatıma sahip olmakla beraber öfke, sevgi, aşk, pişmanlık ve daha bir çok duyguyu bir arada yaşatan ve 120 sayfaya sığdırılan anlatımıyla ben çok beğendim.
Seni seviyorum demeden de sevginin gösterilebileceğinin, bir insana verilen değerin bir makarna ile nasıl ifade edilebildiğinin en güzel örneğini vermekte.
Kitabın ismi neden
Mustafa Tan bizi böyle bir eserle tanıştırdığın için teşekkürler. Başarılarının devamını diliyorum, güzel yüreğine, kalemine sağlık…
Okumak isteyenlere şimdiden keyifli okumalar…