Komünist bir şairin döve döve yetiştirdiği bir tıbbiyelinin kırık dökük mısraları kimseye bir şey anlatmıyor, anlatsa da “ahlaksız” bulunuyordu. O güzel yayınevinin kapısından girip Memet Fuat’ın odasını sorduğumda dizlerim titriyordu; Memet Fuat ayağa kalktı, ceketinin önünü ilikleyip elini uzattı. Adam gibi sanat yapmanın, hele bunu Adam Sanat’ta yapmanın onurunu öğrendim. Bir ben mi? Sunay Akın, Akgün Akova, Ali Asker Barut… Ona gönderdiğim şiirleri, tıpkı diğer şair dostlarıma da yaptığı gibi, dosyalardı ve şiirlerinin kenarlarına notlar düşerdi. O, kapı açar, fener verir, yolu gösterir ve arkamızdan el sallardı hep. Onun için dev bir çınar demeyeceğim, bunu başkaları söyleyebilir; onun suratındaki o tebessümü hiç kimsede görmedim. Bulamadım. Hiç değilse onu bir köy mezarlığına uğurlasaydık. Hiç değilse onu karşılayan melekler de ayağa kalkıp önünü iliklese… Hiç değilse yetiştirdiği şairler biraraya gelip onun için Nâzım’dan şiirler okusak, ilk yayımladığı şiirlerimizi dillesek.. hiç değilse bir kez daha “Adam” olsak, “Sanat” olsak: Kendimizi popüler kimliklerimizden sıyırarak. (rimbaud’ya akıl notları - küçük İSKENDER - sayfa 61,62,63,64,65)
Asma köprülerin
halatlarıyla bağlı ellerini çözerek
gökdelenlerin arasından
seni kurtarmak isteyen çocuklar
örgüt kurmasın diye
arka bahçeli
bütün evlerini yıktılar İstanbul
Eskimo bir şair dokunuyor omuzuma
ve Kız Kulesi'ni göstererek
bırak artık diyor üzülmeyi
yedi tepeli bu şehirde
şiir okunacak tek yer
elbette denizin ortasındaki
şu küçük buz dağı
Kabuğunu koparmadan
ne bir elmayı soyabildim
ne de iyileştirebildim bir yaramı
ama karşıma çıkınca
kızmadım hiç elma kurduna
bendim çünkü bıçağı saplayan
onun yurduna
G harfi boştur yangın kovalarının
ki ortaya çıkar
dolu olanları okununca
madımak oteli'nin merdivenlerinde
kurtulmayı bekleyenler için
verilen karar: Yan ın