…
Yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
Yansımalar tutmuş bütün sahili
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
Çünkü ayrılık da sevdâya dahil
Çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
Vücutlarımız, birbirimize en kolay verebileceğimiz şeydir; asıl mesele, hayatımızı verebilmektir. Baştan aşağı bir aşkın olabilmek, bir aynanın içine iki kişi girip, oradan tek bir ruh olarak çıkmaktır!
Nuran, hayatın öz kaynağı, bütün gerçeklerin annesiydi. Onun için sevgilisine en fazla doyduğu zamanlarda bile yine ona aç görünür, düşüncesi ondan bir lahza ayrılmaz, ona gömüldükçe tamamlığına ererdi.
…Çünkü yakındaki Nuran, varlığındam taşan büyüyü yalnız bir tek şey, bir tek insanda kullanırdı; alıp avuçları içinde aydınlık bir hamur hâline getirdiği Mümtaz’da.
Yahya Kemal öldükten sonra, onun notları arasından, içerisinde kurumuş iki yaprak bulunan bir zarf çıktı. Şöyle yazıyordu zarfta: “Bu zarfın içinde ki hatıra, 19 Ağustos 1930’da Sirkeci garınca gece saat 10’da veda ettiğim aziz bir kadının göğüsündeki çiçektir.. Koparıp verdiği bu ili daima muhafaza edeceğim..”
Celile, Yahya Kemal ile olan ilişkisinden umudunu kesince Paris’e gitmiş ve giderken de onunla Sirkeci Garı’nda vedalaşmıştır.
Yahya Kemal’in ünlü şiiri Sessiz Gemi, büyük aşkı Celile ile vedasından sonraki hislerini anlatır.
O vakit ayrılığın dünyası başlardı; her şeyi kendisine yabancı bulan, kendisini sonsuz bir
gurbette duyan insanın, belkemiği yalnızlıktan ürperen, kadınsız erkeğin dünyası. Bir yığın iç parçalayıcı yokluktan ibaret bir dünya idi bu.