Saat artık ikimiz için de altıyı on geçiyordu.
Bir aşkın, bir ölümün, bir merakın, bir hüznün, bir ömrün arasında dolaşıyordu akreple yelkovan. Serçeler yemek bulamamanın teleşıyla daha sert kanat çırpıyordu sokak aralarında.
Henüz sönmemiş bir közü karıştırırken avuçlarımız, gözlerimiz yanıyordu.
Kaçacak bir yerimizde yoktu üstelik
Bir yağmura tutulmuş, sırılsıklam olmuştuk.