Son 100.000 yıldır, bir tür olarak az buz yol kat etmedik: Buldukları çerçöple hayatta kalmaya çalışan avcı toplayıcılardan, kendi kaderini elinde tutan, üyeleri birbiriyle üst düzeyde bağlantı halindeki gezegen fatihlerine dönüştük. Bugün, atalarımızın hayal bile edemeyeceği gündelik deneyimlerin tadına varıyoruz. Dayalı döşeli mağaralarımıza istediğimizde su sağlayacak temiz nehirlerimiz, elimizdeyse boyutları irice bir taşınkini geçmediği halde dünyanın bilgisini içeren aygıtlarımız var. Bulutların üstünü, gezegenimizin kavisli yüzeyini uzaydan düzenli olarak görebiliyoruz. Dünyanın öbür ucuna seksen milisaniyede mesajlar gönderiyor, uzayda dolanıp duran bir insan kolonisine ulaştırmak üzere, saniyede altmış megabit hızla dosya yüklüyoruz. İşimize arabayla gitmek gibi sıradan bir eylemi gerçekleştirirken bile, biyolojinin büyük başyapıtlarını (çitalar gibi) geride bırakan ortalama hızlarla ilerliyoruz. Türümüzün bu büyük başarısını borçlu olduğumuz şeyse, kafatasımızın içinde saklı duran bir buçuk kiloluk madde kitlesinin sıra dışı özellikleri. İnsan beyninde nasıl bir özellik vardı da bu yolculuk mümkün oldu? Eğer başarılarımızın ardındaki sırları aydınlatabilirsek, belki de beynin gücünü dikkatli ve anlamlı bir biçimde yönlendirebilir, insanın hikâyesinde yeni bir bölüm yazmaya başlayabiliriz. Önümüzdeki bin yıl bize neler getirecek acaba? Uzak gelecekte insan ırkı neye benzeyecek?
İyi Tanrı ile Kötü Tanrı dağın doruğunda karşılaştılar. İyi Tanrı, "Günaydın sana, kardeş," dedi. Kötü Tanrı cevap vermedi.
lyi Tanrı üsteledi. "Bugün keyfin yok, herhalde," diye seslendi.
"Evet," dedi Kötü Tanrı, "çünkü bu son zamanlarda sık
sık seninle karıştırıldım, senin adınla seslendiler ve senmişim
gibi davrandılar bana. Bu da hoşuma gitmiyor."
İyi Tanrı da şöyle dedi: "Ama beni de seninle karıştırdı- lar, senin adını verdiler bana çoğu zaman."
Kötü Tanrı, insanların aptallıklarına lanet okuyarak çe- kip gitti oradan.
Hayattaki hiçbir şey, zorlukların üstesinden gelmekten, bir başarıdan diğerine atlamaktan, yeni dilekler tutmaktan ve onları gerçekleştirmekten daha fazla zevk vermez.
HAYIR DEMEK NEDEN ZORDUR?
"Hayır demek istiyorsan belki deme."
Kendi hayatınızın dümenini elinizde tutabilmek hayır diye- bilmekten geçer. Hayır diyemeyenlerin rotasını başkaları çizer. Hayır diyememenin temelinde birtakım korkular yatar:
Sevilmeme korkusu
Kaybetme korkusu
Reddedilme korkusu
Hayır demekten korkanların zihninde çoğunlukla şu kaygı- lar oluşur:
Hayır dersem beni sevmeye devam ederler mi? Nasıl hayır diyeceğim?
Hayır demek beni bencil biri mi yapar? Ya birini üzersem ya da kaybedersem?