Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kitaplardan Dünyaya

Burada iyi günler geçirmişti. İnsanın son gününde, kötü günleri hatırlamak çok zor hale gelir çünkü öyle ya da böyle, o da burada tıpkı benim yaptığım gibi bir yaşam kurmuştu. Kent kâğıttandı ama hatıralar değildi. Burada yaptıklarımın hepsi, bütün o sevgi, merhamet, şefkat, şiddet ve kin, içimde birikmeye devam ediyordu. Bu badanalanmış beton duvarlar. Benim beyaz duvarlarm. Margo'nun beyaz duvarları. Onlar arasında öyle uzun zamandır tutsaktık ki, Yunus gibi midelerinde sıkışıp kalmıştık.
Reklam
Olayları oldukları gibi görmenin verdiği sarhoşlukla, dertlere, çaresizliklere, insanın karanlık nasibine bir deva, bir çare bulmayı unutmuştuk.
Çıkmayan hıçkırıklarım sana olan aşkımı göğsümün içinde muhafaza edecektir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Her sabah dünyaya yeniden doğup gözlerimin kamaşması geçinceye kadarki ölçüsüz zamanda bütün duyguların özlerini yaşıyorum. Yaşanmamış hayatları yaratmak çabasında yalnız mıyım, değil mi, bilmiyorum.
Başkaları, sandığımız kişi olmadığımızı hatırlatmak için giriyor hayatlarımıza. Biz kendimizi aşağı yukarı bir şeylerle tanımlarken, onlar bize başka bir yüzümüzü gösteriyor. Kendi gerçeğimizin dışına çıkıp bakıyoruz ve öyle ya da böyle kabul ediyoruz yeniden tarif edildiğimiz hali.
Reklam
Oysa her kadın başka türlü bir derinlik, başka türlü bir kuyudur. Ve açını iyi ayarlamasını bilirsen her kadın kendi dünyasında çok katmanlıdır. Sırf bir dünya kurabildiği için. Bir dünya kurmayı bildiği için. Belki dünyayı küçük bir avuca sığdırdığı ve o avucu erkeğin ellerine sakince bırakabildiği için
Hayat kepaze bir şeydir ve aşk acısı acıların en hafifidir.
Neyse işte, dün gece ansızın uyanınca anladım: Vaktiyle bir rüyaya malzeme olacak kadar muhteşem yaşamışız.
Kendi kızına tecavüz eden kansızlara 'Pişman mısınız?' diye soru sormanın, 'Hayır' cevabından daha ağır olup olmadığını tartıştık.
Öyle huzurluydu ki sesi, mutluluk denen haltın iyilikle alakası olmadığını o zaman anladım.
Reklam
“Merak etme,” dedi, kapıya doğru giderken: “Kimse kimsenin çukurunu doldurmaz. Herkesin mezarı kendine.”
Birbirimizin hayatlarının içindeyiz. Bundan hiç haberdar olmasak da...
Hazreti İbrahim, oğlunun “Kuzu nerede?” sorusuna bir an sustuktan sonra, şöyle cevap verir: “Kuzuyu Tanrı verecek oğlum.” Benim sorum daha kolay: “Bizim kalplerimize insanlığı kim verecek?”
Eskiden ölülerini gömmeyip, bir kulenin tepesine, açığa bırakan kavimler yaşardı bu topraklarda. Topluluğun rahipleri kuleye gizlenip, yırtıcı kuşların ölüleri nerden yemeğe başladığını izlerdi. Akbabaların ölüleri yediği kulenin adı: “Sessizlik Kulesi.” Türkiye’yi koca bir “Sessizlik Kulesi” yaptık en sonunda... Ölülerimizi zalimler yesin diye inşa ettiğimiz bir kule artık ülkemiz. Saklanıp bir şeylerin arkasına, dilsiz rahipler gibi bakıyoruz ölülerimize.
282 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.