Biz iki asırdır aynı yanlışı devam ettiriyoruz. İşimize yarar diye aldığımız her şeyi kendimize yarar sanıyoruz. Halbuki işe yarayan şeyler ile kendine yarayan şeyler birbirinden farklıdır.
Bir kafirin müslüman olması aslında "din değiştirmek" değil, "aslına dönmek"tir. Bunu bana Amerika'da okurken bir müslüman söylediğinde çok etkilenmiştim. Onunla tanışınca, "Ne zaman dininizi İslam'a çevirdiniz?" sorusunu sormuştum. O ise "değiştirmek" anlamındaki "convert" fiiline karşı çıkmış, bana, "No, I didn't convert to İslam. I returned to Islam" diye enfes bir cevap vermişti. Yani "Hayır, ben din değistirmedim, İslam'a geri döndüm" demişti.
İrfan bilgisi, ilim bilgisi gibi değildir. Zira kaleme, kitaba, harfe dayanmaz. Birçok şey bilebilir, ama kendini ve Rabb'ini bilmezse kıymeti yoktur. O zaman bildiği de ona yük olur.
Cumhuriyet'ten önce Batı'da "Türk" demek "müslüman" demekti. Mesela İngilizce'de "İslam" kavramı ancak 1816'dan sonra kullanılmaya başlandı. Dini içeriği olan Türk kavramı İttihatçılar döneminde çarpıtılarak bir etnik topluluk ismine çevrildi. Sonra da tek parti döneminde "Türk" tabiri "Anadolu" ile özdeşleştirilmeye çalışıldı. Osmanlı kozmopolit, karışık sayıldı. Anadolu ezilmiş dışlanmış saf sayılan Türkler'in mekanı olarak kurgulandı. Osmanlılar'ın Türkleri dışladığı yalanını resmi eğitim, medya ve propaganda eliyle yayıldı.
İrfan, felsefe değildir. Çünkü irfan ve hikmet hakikati bulmuşların, felsefe ise kaybetmişlerin işidir. İrfan felsefe gibi spekülatif yani kişilerin serbestçe fikir yürütebileceği bir alan değildir. Somut soyut hayat dengesini kurmak demektir. Çünkü irfan kulluk yolu demek olan sünneti yaşamaktır.
İrfan belirli bir coğrafyaya has değildir. Mekânlara göre belki tasnif edilebilir ama bölünemez. İlimde tasnif vardır ama gerçeği tahrif etmemek kaydıyla... Tasnif ayırmak için değil, anlamak için yapılır.