Sandalyeme çöktüm, karamsar, terk edilmiş, çaresiz. Artık gitmeleri gerekiyordu. Kimseden hiç bir şey istemiyordum. İçimdeki son umut zerresi de yok olup gitmişti. Artık başıma geleceklere hazırım.
Baharın ilk sabahları
Tüyden hafif olurum böyle sabahlar
Karşı damda bir güneş parçası
İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar
Bağıra çağıra düşerim yollara;
Döner döner durur başım havalarda.
Sanırım ki günler hep güzel gidecek;
Her sabah böyle bahar;
Ne iş gelir aklıma, ne yoksulluğum.
Derim ki: " Sıkıntılar dura dursun!"
Şairliğimle yetinir,
Avunurum.
Değil
Bilmem ki nasıl anlatsam;
Nasıl, nasıl size derdimi!
Bir dert ki yürekler acısı,
Bir dert ki düşman başına.
Gönül yarası desem...
Değil!
Ekmek parası desem...
Değil!
Bir dert ki...
Dayanılır şey değil.
Hayatının, zavallı boş hayatının belki en dolu ve iyi senesini geçirdiği bu küçük şehrin gittikçe yaklaşmasını, bütün teferruatını gittikçe meydana koyarak karşısına gelişini büyük bir dikkatle seyretti.
Hayatının en eski, en bulanık ve silik hatıraları arasında bile bu kıskançlık her şeye hükmeden bir yer tutuyordu.
Çirkinlerin sevilmemeye ve güzeller için daima feda edilmeye mahkûm bulunduklarını Seniha pek küçük yaşından itibaren bilmiş, anlamıştı.