Conor, Dengler'ın omuzuna dokununca Dengler'ın vücudu bacaklarının üstüne düşüyor ve Conor, Dengler'ın parçalanmış yüzünü ve açık ağzındaki Koko kartını görüyor. Hem rüyada, hem de gerçek hayatta çığlık atarak uyanıyor.
Kör, dedi ihtiyar, ikimiz birlikte yaşamalıyız, ne dersin ha? Biriyle birlikte yaşayınca hayatın tadı da bir başka oluyor be.
Köpek onun avucunu yaladı.
TheTrueHOOHA'nın son gönderisi 21 Mayıs 2012'deydi. Bundan sonra ortadan kayboldu, artık siber-uzayın sonsuzluğunda kayıp bir elektronik imzaydı. Ama bir yıl sonra, bildiğimiz gibi, TheTrueHOOHA, yani Edward Snowden Hong Hong'a gitti.
Günün belli zamanlarında evim bozuk Gouda peyniri gibi kokardı. Binada bunu başka kimsenin fark etmediği belliydi. Ev sahibem Bayan Schultz'a dört mektup yazmıştım fakat hepsini DELİ etiketli bir dosyaya koyduğunu öğrendiğimde -kiramı ödemek için ofisine indiğimde tesadüfen görmüştüm- bundan vazgeçmiştim.
Babam, arkasında yirmi otuz Koreliyle mahallede kasıla kasıla yürürdü. Koreliler arasındaki kabadayılardan biriydi ve sinirini bozan her Japon'la kavga etmeye can atardı. Kim olduğuna bakmazdı bile. Özel polis? Tabii. Jandarma? Gelsin. Koreliler onun kanatları altına girebilirdi fakat Japonlar, onu görünce kaçacak delik arardı.
Muhammet'in daha önce yaptığını yapıyordu o da. Hatta daha da fazlasını; ama bedenimin bilemediğim, gene de tanıdık bir noktasından yayılan o güçlü haz duygusunu artık hissetmezdim. Gözlerimi kapar, eskiden tanıdığım hazza boş yere ulaşmaya çalışırdım. Sanki o noktayı artık hiç bulamayacakmışım, ya da benim, varlığımın bir parçası gitmiş de geri dönmeyecekmiş gibi gelirdi.