Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Sorel

Süreklilik ve Kopuş… Nietzsche Tanrı’nın öldüğünü ilan etmişti 19.yy’da. Ölüm, bir sürecin , niceliksel sayımsızın nitel sıçramasına olan dönüşüdür. 10 dereceden 20 dereceye geçiş, bir nicel süreçtir. 0’dan 100’e geçiş nicelden nitele geçişin göstergesel ifadesidir. Bu minvalde Ortaçağ karanlığından çıkan Tanrısal gelenek(Baba-Kral) bir anda ortadan kalkmaz. Nietzsche’nin Tanrı öfkesi- babasının rahip olduğunu unutmadan ve babasının ölümünden sonra duyduğu büyük üzüntüyü gözardı etmeden- veya Tanrı nefreti, beklentinin olumsuzlanmış ifadesi olarak okunabilir . Nietzsche’nin Tanrı’ya olan öfkesini İsa’nın:” Tanrım beni neden terk ettin” ifadesinin özdeşik yankısı olabilir. Hristiyanlığa olan düşmanlık ve Tanrı’ya olan sonsuz öfke, bir beklentinin boşa çıkmış yakınması olarak okunabilir mi? Varlık’a ilişkin olmayan, Varlık’ın konusu dahi olmamalı. Baba’ya olan öfke, Tanrı’ya olan öfkenin -baba ölümünü kabullenememek ile -Tanrı’nın ölümünü kabullenememek ile özdeşleşmiş ifadesi olabilir mi? Özcesi Nietzsche inançlı bir filozof olarak okunabilir mi?
Reklam
Sorel tekrar paylaştı.
Duyuların dolaysız gücü zayıf ve sınırlıdır. Onlar en büyük zararı imgelem aracılığıyla yaparlar; arzuları kış­kırtma işini o üstlenir.
Bugünkü modern kapitalist toplumun bütün zenginliği, ilkel sermaye ile birikim sermayesinin hem köle ve sömürge emeği üzerinden hem de işçilerin- kapsamlı bir kavram olmakla birlikte- artı emeğinden elde edilen gelire dayanır. Üst sınıflara tırmanma çabası, zengin olmak için türlü yollara başvuran, maaş alan beyaz yakalılar vb gibi tüm hiyerarşik sınıf klikleri, ilksel sermayenin köle emeğiyle gelişip bugüne kadar gelmiştir. Özcesi, tüm uygarlık köle emeğinin ekmeğini sömürerek bugüne kadar gelmiştir. Zengin olmayı “ahlaki” bir zemine dayandırmak, tastamam tarihten bihaber olmaktır. İngiltere’de ortaya çıkıp gelişen burjuva-buharlı makine çağının zenginliği ilkel birikim sermayesine dayanmakla birlikte, çocuk ve kadın işçilerin 16 saat çalıştırılıp köle gibi pazarlanmasıyla büyümüştür. Büyük bir servetin arkasında daima büyük bir hırsızlık yatar, demişti Balzac. Uygarlık, hırsızlık, sömürü ve katliam çağıdır öte taraftan. Gelişim denilen şey, mezarlarda yatan ezilmiş sınıf ve toplulukların, kölelerin emeği üzerinde gelişmiştir. Nietzsche, Yunanlıların Trajik Çağında Felsefe adlı metninde, Antik Yunan toplumunun zenginliğini- Apolloncu zenginliğini- köle emeğine dayandırır. Ne var ki o da bir sınıfın çıkarını gözeterek köleliği zorunlu bir uğrak olarak görür. Çünkü karşılığında sanat ve zengin bir kültür oluşturmuştur. Nietzsche de yalnızca bir filozof değildi, yukarıda ifade ettiğim sömürüyü gayet meşru ve yüce gayeler için eşsiz bulmuştur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Teşekkürler Kant 😄 kahve dedikodusu için
Kumların Kadını
Hiroshi Teshigahara’nın Kobo Abe’nin eserinden uyarlamış olduğu “Kumların Kadını” filmi, Japon sinemasının - bana kalırsa- en özgün yapıtlarından biridir. Böcek bilimci olan Eijii Okada, kumlarla kaplı olan isimsiz bir mıntıkada üç günlük gezintiye çıkıp bulunması zor bir böcek türünü aramaya koyulur. Bir eserin sıçrayışı, beklenmedik bir olayın
Reklam
Filozoflar arasında felsefenin Prensi Spinoza’dır. Bunun en büyük nedeninin Spinoza’nın her argümanının sonsuza dair olmasıdır. Spinoza, sonsuzun filozofudur. Bugünkü hakim bilim birçok “başarıya” imza atmış olsa da ve hatta Kuantum Mekaniği gibi bir paradigma dahi Spinoza’nın sonsuza yönelik düşünceleri karşısında güdük kalır. Temel neden ise, Big Bang teorisi dahi;” başlangıçta top gibi bir enerji vardı ve her şey bu enerjinin içerisinde idi, argümanıdır. Bu enerji gitgide yayılarak bugünkü evreni meydana getirdi. Zaman dahi böyle oluştu, der. Zamanın mümkün olabilmesi için hareketin mevcut olması gerekir. Peki hareketin kendisi zamanı mümkün kılıyorsa ilk hareket ettirici güdümü mümkün kılan şey neydi? Veya şöyle soralım, o enerji topu neyin üzerinde duruyordu? Uzamdan ayrı bir şey nerede durabilir? Demek ki uzam mevcuttu. Uzam mevcut ise “nasıl” sorusu, hareketi akla getirir. Aristoteles ilk hareket ettiriciyi Tanrı olarak addetmişti. Hareketsiz maddeye karşılık temel bir itici güç mevcut olmalıydı ki hareket meydana gelsin. Spinoza ise bu temelsiz yöne karşı oldukça önemli argümanlar ortaya koyar. Sonsuz evrenin ucu bucağı yoktur. Bugün paralel evren diyebiliyorsak bu zorunlu olarak Spinoza felsefesinden mütevellit biçimde ortaya konulabilir. İnsanlar daima bir başlangıç ve son fikrine takılıp kalmıştır. Halbuki temele inersek dinsel bir inanıştır bu inancın temeli.
Her sözce, oluşun sonsuzluğuna doğru atılmış bir ok gibi sonsuzun içerisinde dönüp dolanır. Bir kıvrım olarak bütünken içinde parçalara ayrılıp kendine özgü hale gelir. Sonsuza dairdir her sözce; bir yalan dahi sonsuza karşı mücadele ederken kendini yok edişe teslim eder. Olmayanı var gibi gösteren Sofist, demişti Platon; olmayanı var gibi gösteren şeyin ismidir “yanlış” veya “yalan” sonsuz gösteren ve gösterge gibi basit dil oyunlarına dahi gelmez. Kendi sirkülasyonu içerisinde döndürüp dolandırır.
2.951 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.