Hiç bir anda kör olduğunuzu düşündünüz mü? Körlük kitabı bizi bunu düşünmeye itiyor. Kırmızı ışıkta beklerken bir anda kör olan adamla başlayıp, tüm şehri esir alan körlük salgını. "Herkes kör olmuş ne var bunda? " diye düşünebilirsiniz. Kitabın sayfaları ilerledikçe sadece gözümüzün görmesinin bile bize çok şey kattığını düşündürüyor insana. Salgın yayılmasın diye karantinaya kapatılan insanların yaşadığı yer korkunç hale geliyor. Kimse kör olmaktan kurtulamıyor bir kişi hariç. Herkes kör olduğundan günlük faaliyetlerin hiç biri yapılamıyor. Zamanla yemek de gelmez oluyor.
Asıl soru şu ki; kör olmak bize ahlaki ve insani değerlerimizi de kaybettirir mi? Bir kaç kişi kör olsa belki kaybettirmez ama tüm şehir kör olduğunda hiç bir ahlaki, insani değer kalmıyor hayatlarında. Selamlaşma vs günlük hayatta kullandığımız kelimeler bile yok. Temizlik zaten yok, kimse nereye çöp attığının farkında değil. Zamanla yiyecekler de azaldığı için insanlar birbirleriyle kavga ederek yemek aramaya başlıyor. Eski alışkanlıklarını da yitiriyorlar, çiğ et yemek giriyor hayatlarına.
Salgın ilk başladığında herkes önce para çekmeye gidiyor. Belki de kimse kazandığı parayı kaybetmek istemediği için belki de çaresizlikten.
15 temmuzda ve kovit 19 salgınında ülkemizde de olduğu gibi. Körlük'teki fark şu; harcayacak yer yok, para geçmiyor. Herkes kör üretim yok. Ama tüketim, boşaltım devam.
Ben şunu anladım ki; görmek medeniyet demek.
Peki acaba gerçekten fizyolojik olarak kör olmaktan mı bahsediyor Körlük?