Merhabalar...
İncelemeye geçmeden önce belirtmek isterim ki Kızıl Veba, bugüne kadar okumuş olduğum kitaplar içinde inceleme yazısı yazmaya cesaret ettiğim ilk kitap. Bu yüzden muhtemel kusurlarım için affınızı dileyerek başlamak istiyorum.
Hikayenin romana göre işi zordur. Okuru içine çekmek için sahip olduğu malzeme daha azdır çoğu zaman. Fakat Kızıl Veba okumaya başladığınız andan itibaren merak uyandırmayı başarıyor.
Modern edebiyatın ilk kıyamet sonrası metinlerinden olan bu eser, büyük bir salgın sonrası medeniyetin yok oluşunu, bu yıkıma şahit olan son insanın ağzından anlatıyor. James Harden Smith, bir diğer adıyla Granser 2000li yıllarda baş göstermiş bir salgının uygarlığı nasıl yok ettiğini, konuşulan dili bile anlamayacak kadar geçmişten uzak torunlarına dramatik bir şekilde aktarıyor.
60 sayfaya sığdırılan bu kıyamet sonrası senaryosunun alt metninde iki belirgin mesaj var ; korkunun insanın vahşetini açığa çıkarışı ve bilginin sahip olunacak en önemli değer oluşu. Salgının getirdiği kaos ortamında insanlar ; tıpkı bir arınma gecesi gibi öldürmekten ve yakıp yıkmaktan zevk alan bir güruha dönüşüyor ve kalan bir avuç kabile bilginin yok olduğu bir ortamda batıl inancın nasıl hüküm sürdüğüne belirgin bir örnek teşkil ediyor.
Günümüz şartlarının daha da anlamlı kıldığı bu bir asırlık eser sonuna kadar okunmaya değer.
Jack London, her döneme hitap eden bir yazar olduğunu bu eserle de tekrar ispat etmiş.
Keyifli okumalar dilerim, başka bir incelemede görüşmek dileğiyle.