Fıçısının içinde güneşlenen Diyojen'in, yanına gelip "Bir ihtiyacın var mı?" diye soran insanlara: "İstediğim tek şey kenara çekilmeniz. Böylece güneşime mani olmazsınız ve bana vermenizin mümkün olmadığı bir şeyi benden almamış olursunuz." şeklinde karşılık verdiği yerdeyim." Gölge etme, başka ihsan istemem." demenin farklı bir çeşidi işte.
Tek bir damlanın etkisi olmaz ama ard arda düşen binlerce damla kayanın bile göbeğini oyar. İnsanlar da aynı şekilde. Üçünü beşini idare edersin de, sayıları artınca oyarlar içini, zihnini, benliğini.. O yüzden kaç arkadaş, kalabalığın görünmez nefretinden yalnızlığına kaç.
İnsanlar ile olan teması minimize edip içe dönmek ve içe sığınmak... Dışarıdaki o azgın ve riyakar kalabalığın, hem aklını hem de ahlakını dibe çekmesini engellemenin tek yolu bu. O hayata ve onlara yabancılaşmak, kendini dezenfekte etmek, soyutlamak, ayıklamak...
Dışarısı çıkılacak gibi değil. Hemen her alanda tuğyana bulanmış kimselerin çoğunluğu oluşturduğu bu çağda, kalabalığın olduğu yerde huzur olmaz. İyisi mi? Farabi gibi eve kapanıp haysiyetimizi korumak... Biliyorum, mutlu edeni bu değil ama elzem olanı bu.
Kötülük yapma kudretine ve imkanına sahip olmayan herkes "iyi insan" değildir. Bugün iyi zannettiğimiz insanların çoğunluğu, ellerine yeterli gücü geçirememiş kötülerdir. Hitler 17 milyon insanı katledebilecek güce erişmeden evvel evinde su bazlı yağlı boya ile resim çizerdi.
Toplumun ekserisi yobaz,bencil, riyakar, kibirli ve yüzeysel kimselerden oluşuyorsa; insanlardan sıkılmak, hatta onlardan nefret etmek, ruhsal bir hastalık semptomu değil, aksine, sağlıklı bir ruh yapısının göstergesidir.
Ulaştığımız, eriştiğimiz her şey anında cazibeliğini yitiriyor. Kaybetmeden kadirşinas olamıyoruz. Şükretmeyi de geçtim, bir de utanmadan elimizdekini aforoz edip hep daha fazlasına tamah ediyoruz.
"Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör." |insan 3