Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ayşe Nur Çelik

Ayşe Nur Çelik
@Kudusunkizi
Bizim ölümden korkumuz yok şehadet aşkımızı ateşler.
Sabitlenmiş gönderi
Halbuki asıl yiğitlik, yaşamak uğruna bin bir gerekçe varken şehadete yürüyebilmekti.
Reklam
Evet!.. Yeniden yola revan olmuştu Faruk. Bu kez yoldaşlarını da kendisi seçmişti üstelik. Gönlünde beliren hissiyat, alelade bir çölde yol almadığını vazediyordu. Kaç Nebinin üzerinde gezindiği ve insanları terbiye etmek için uğraştığı bu topraklarda türlü nasipler arayabileceğini de seziyordu. İçten içe "Ya nasip!.." demişti, sadece Rabbinden dilendiğinin idrakiyle..."Ya nasip!.."
"Askerine 'Mehmetçik' diyen ve askeriyesinden Peygamber Ocağı olmasını bekleyen tek milletiz. Bununla iftihar da edebiliriz. Oysa gönül isterdi ki; hâkimlerimize, muallimlerimize, kaymakamlarımıza, tüccarlarımıza ve bilumum meslek erbabına da 'Mehmetçik' diyebilseydik. Sadece askeriyemizin değil başta mekteplerimiz olmak üzere adliyemizin, mülkiyemizin, çarşı pazarın ille de hanelerimizin Peygamber Ocağı olmasını temenni edebilseydik. Allah ve Resûlü (sav) uğruna yaşamayı ihya edebilecek yerleri Peygamber Ocağı kılamadıkça, Allah ve Resûlü (sav) uğruna can verilecek askeriyeyi de Peygamber Ocağı eyleyemeyiz. Zira toplumlar da fertler gibidir. Nasıl yasarlarsa öylece ölürler.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Onlar Allah'ın nimetini tanıyorlar ama inkar ediyorlar."
Yine bilirsin ki; sevmekle kurtulamazsın. Sevdiğine benzemekle de mükellefsin. Bilir ve ikrar edersin. Hiç bir kula hidayet kapısı kapalı değildir. Hidayeti hak etmek için uğraşırsan felaha erdirilirsin. Üstünlüğün kavminde, mezhebinde, ülkende değil takvada olduğuna iman edersin.
Reklam
Ayşe Nur Çelik tekrar paylaştı.
Nereye kadar kendinden kaçabilirsin. Ya bir daha geri dönemezsen…
Cahit Zarifoğlu
Cahit Zarifoğlu
Henüz anlıyordu ki; kemalat ehli kimseler korktukları için Ålemlerin Rabbine teslim olmuyorlardı. Bilakis O'na tastamam teslim oldukları için Allah'ın sevgisini yitirmekten korkuyorlardı. Böylesi bir korku terbiyesinden geçmiş kimselerin rızık bulma korkusu, terk edilme korkusu veya zalimlerden çekinmek misali endişelere kapılmayacakları aşikârdı. Keza korku terbiyesinden geçmemiş kişilerin ölümden, düşmanlardan yahut gözden düşüp kınanmaktan korktukça, Allah'tan korkmayı unutacakları da kesindi. Tüm benliğiyle ikrar ediyordu; Allah'tan gayrısına duyulan korkular, temiz iradenin katiliydi. Bir şekilde korkunun kulu olanlar, iradelerini hak yolda kullanamıyorlardı.
Anlayacağın, terbiye edilişin sonu gelmez. Zira kemal yolunda ilerleyenler 'Kâmil' olurlar. Oysa 'Mükemmel' olmak Allah'a mahsustur. Kemalat ehli kimseler; her işi, her vasfı Mükemmel olan Allah'a yakınlaşmak için türlü rahmetler celbederler. Yine de, 'Tamam oldum' demezler."
"Dosdoğru yolda istikamet sahibi olmayı Allah'tan dilemek ve o yolda yürümek kulluğumuzun en büyük iftiharıdır. Kitapta anlatılır; Hazreti Hud (as), 'Şüphesiz ki; Rabbim Sırat-ı Müstakim üzeredir,' buyurmakta. Buradan anlıyoruz ki; Allah'tır yolumuzun sahibi. Yolun nezareti de, teftişi de O'ndadır. Yine anlarız ki; Allah her şeye gücü yeten bir kudrete sahipken bir yol üzere Kendisini (cc) ilkelere bağlıyorsa, her zaviyeden yetersiz olan insanın bir yola bağlanmaya direnmesi; kendisini ilkelerle, kaidelerle kısıtlamaktan kaçınması hadsizliklerin en büyüğüdür." Bu hadsizlik her devrin en büyük meselesi olduğundan mıdır, mezkûr niyaz, tüm zamanların iyilerini ve kötülerini aynı anda konu ediniyor, "Nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve dalalete düşenlerin yoluna değil," hassasiyetiyle nihayete eriyordu.
'Bana tüm yeryüzü mescit kılındı' buyurmuştu. İşittik ve iman ettik. Öyledir amenna!.. Bu imanın gereğince anlıyoruz ki; tüm yeryüzünde iş ve değer üretmek Ümmet-i Muhammed'in Allah'a olan kâmil kulluğunun şanındandır.
Reklam
Farz yahut nafile, namaz veya namazlarımıza eklediğimiz zikirler; hiçbir ibadetimiz kurtuluş garantisi sunmaz, sunamaz. Sadece kurtuluşa dair ümit verir bize. Zira kurtuluşa erdirecek olan Allah'ın rahmeti ve yardımıdır ancak.
Türkçede 'İbadet' derken daha çok fıkhın konu ettiği şekilde namaz, oruç, zekât gibi amelleri hatırlıyoruz. Oysa ibadet en genel hâliyle Allah'ın razı olduğunu bildirdiği işleri yapmaktır. Hâliyle öğrenmek de ibadettir, sevmek yahut tebessüm etmek de... Kurân'ın 'Ubudiyet' olarak tanıttığı kulluk ise ibadet etmenin de fevkinde manalar içerir. Zira ibadet Allah'ın razı olduğu işleri yapmak iken, ubudiyet bizatihi Allah'tan razı olabilmektir. İbadet Müslim olmanın, ubudiyet ise Mümin olmanın alametidir.
Eğer bir insan dua etmeyi bırakmışsa kendi kendisine yettiğini düşünmeye başlamıştır. Bu hadsizliğin sonu şirke değin uzanır maazAllah!
Bu temsile göre kalbimiz, tohumun düştüğü toprak sayılır. Eğer kalp toprağı ilim suyu ve sevgi güneşiyle yoğrulur, bir de işten anlayan bahçıvan eliyle çapalanıp sürülürse tohumlar filize durur. Ardı sıra ağaç haline gelir. Böylesi bir ağaç için "Kuran'ın tamamıdır" diyebiliriz sanırım. Peki, meyvesi?.. Gönül toprağından boy veren Kurân ağacının meyvesi, hikmet olsa gerek... En büyük hikmet, kişinin kendisini okuyabilmesi değil midir? Öylesi bir hikmetle hakîm olan kullarından eylesin Rabbimiz!..
669 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.